ASI
BUYUKUSTUN Tuba
GIRITLIOGLU Ilgaz
MERCAN Cevdet
ONES Nilgun
YILDIRIM Murat
http://www.tvfestival.com/content/Talent-list/talent_listUK.php?trk=ved
Bakanlık dizileri desteklesin
Kültür ve Turizm Bakanlığı sinema sektörünü desteklemek adına, uygun gördüğü filmlerini finansal anlamda katkıda bulunuyor. Pek çok sinema filminin jeneriğinde 'T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın katkılarıyla çekilmiştir' ibaresini görüyoruz.
Pek çok yapımcı ve yönetmenin hayallerini gerçekleştirmeye yarayan, sinemamıza ivme kazandıran, uluslararası festivallerde ödüller kazanmamaya ön ayak olan bu uygulama, bazı sinemacılar tarafından eleştirilse de bana göre çok faydalı bir devlet sübvansiyonu.
Bu yıl Cannes'daki televizyon fuarına katılanlar, organizasyonu Türkiye'nin ayakta tuttuğunu söylediler. Türk dizileri ve programları, pazarı hareketlendirmiş. Pek çok Türk yapımcı, düzenlediği özel lansman geceleriyle hem Ortadoğu hem de Avrupa televizyonlarının ilgisini çekmiş, satış gerçekleştirmiş.
Düne kadar sadece mal satılan bir pazar olarak görülen Türkiye'nin televizyon sektöründe 'ihraç eden ülke' konumuna geldiğini görmek çok sevindirici. Özellikle Balkanlar ve Ortadoğu, Türk dizi ve programlarının bir numaralı müşterileri. Bulgaristan'a, Romanya'ya, Yunanistan'a giden işadamlarımıza, yabancı şirket yöneticileri ciddi toplantılar sırasında "Filanca dizinin sonunda ne olacak, lütfen söyleyin" diyorlamış...
Son olarak Asi dizisinin çok önemli bir festivalden 'en iyi soap opera' dalında (Bizim Brezilya dizileri diye adlandırdığımız kategori) ikincilik ödülüyle dönmesi de bu ilginin en büyük göstergesi.
Özelikle MBC yayın portalında gösterilen Türk dizileri, Ortadoğu ülkelerinde büyük bir ilgiyle izleniyor. Balkanlar'ın yanı sıra Türki Cumhuriyetler de dizilerimize büyük talep gösteriyorlar. bu dizilerin başrol oyuncuları, Ortadoğu, Balkanlar ve Türki Cumhuriyetler'de en büyük reklam kampanyalarında rol alıyorlar. Pek çok Ortadoğulu turist, sırf dizilerin çekildiği mekanları görmek için İstanbul'a akın ediyor.
Durum böyle olunca, dizilerimizin ve diğer televizyon programlarımızın Türkiye'nin tanıtımında giderek daha aktif bir rol üstlendiklerini söylemek mümkün. Bu durumda Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın sinema sektörüne yaptığı finans yardımını, televizyon sektörüne de uygulaması çok yerinde olacak. Yakında, jeneriğinde "T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın katkılarıyla hazırlanmıştır" ibaresi yer alan diziler görürseniz şaşırmayın
http://www.sabah.com.tr/Gunaydin/Yazarlar/aytug/2011/05/08/bakanlik-dizileri-desteklesin
Yüksel Aytuğ 8 mayıs 2011,
"Asi" dizisi, "Güzel ve Çirkin"den sonra dünyada en çok izlenen ikinci dizi oldu.
ntvmsnbc
İSTANBUL - Eurodata dünya televizyonlarında en çok izlenen diziler hangileri olduğu hakkında bilgi veren, verileri televizyon sektöründe kabul gören bir kuruluş. Uluslararası Monte Carlo Televizyon Festivali'nde verilen ödüller Eurodata verilerine dayanılarak sahiplerini buluyor.
Festivalde bu yıl ilk defa dünyada insanların en çok izlediği diziler ile ilgili TV dizileri, komedi dizileri ve pembe diziler olarak üç dalda kategori yapıldı.
Tuba Büyüküstün ve Murat Yıldırım'ın başrol oynadığı Asi, Brezilya dizileri kategorisi olarak bilinen pembe dizi dalında ikincilik aldı.
Asi, Güzel ve Çirkin'in ardından dünyada en çok izlenen ikinci dizi oldu. Bu seçim 3 milyar televizyon izleyicisinin 67 ülkede izlediği 15 dizi arasından yapıldı.
Uluslararası Monte Carlo Televizyon Festivali ödülleri 10 Haziran'da Monaco'da yapılacak törenle sahiplerine verilecek.
Asi (Kanal D) izleyicileri uyuyan bir örgüt hücresi gibiler vallahi. Aşk ve Ceza’da eksen ne zaman kaysa devreye giriyorlar. Murat Yıldırım dokunulmazları çünkü... Eh Tuba Büyüküstün için de farklı değil durum. Gönülçelen isimli dizide Cansel Elçin ile arasına kara kedi girse; “Asi’deki aşkın tadı yok bu dizide” diye hayıflanıyorlar... Hakikaten yakın geçmişe imzasını atan bir aşkın sembolüydü Asi dizisi. Onun kadar güçlüsü hâlâ yapılamadı desek yeridir. Belki de bu yüzden, finalinin üstünden neredeyse 3 yıl geçmesine rağmen dünyanın en iyi pembe dizilerinden biri seçildi... Rengini kaybetmemiş bir hikaye anlatmış hakikaten de Asi. Değeri bizde bilinmese de eloğlu 20 yıl süren dizilerle yarıştırıp dereceye sokuyor diziyi. İlginç değil mi?
Mesut Yar -5 Mayıs 2011
Asi sayfalarından esen bir rüzgarın selam geçişiyle merhabalar, Asi sayfalarında da yazmıştım ben Asi dizisini o çiftlik, kır, bozulmamış dostluk ilişkileri, aile bağları erdemli, kirletilmemiş bir sevgi ki kimileyin Asi Nehri gibi tersine akmıştı, için çok sevdim. Sadece Asi ve Demir’i oynayan oyunculardan oluşmadı bu dizi benim gözümde. Ama o oyuncular kadar da o rollere gidecek kimseleri bulamazlardı zaten.
Ne daha önce öylesini seyrettiğim ne de sonrasında rastlamadığım, içe işleyen, can evinden yakalayan, oyundaki duygunun dizi dışına çıkıp duyumsandığı Asi dizisini tüm oyuncularıyla, sevdim sadece Asi ve Demir için değil. Coğrafyasıyla, dekoruyla her şeyiyle “Harika” dedim. Hele hele gözlerimiz o muhteşem çiftliklerin, konakların, yüksek duvarlar ardına gizlenmiş Antakya evlerinin mimari detaylarında gezindikten, görsel şölenin en olağanüstülüklerini doya doya seyrettikten sonra bugün burada bitmiş bu dizinin bitmemiş tutkusunu hep taşıyacaklardan biri oldum.
İnce dökümlü kumaşlardan tiril tiril, çiçekli desenli elbiseler giymiş çiftlik kızları ve kadınlarını seyrederken, pantolona bürünmüş, iş hayatı içinde hatta üniforma bile giyen, üniformayı resmi olarak giymese bile kendimizce bir tür üniformalar uydurduğumuz gerçek hayatlarımıza bize bir kadının aslında öteden beri hep alışılmış ve yakınlarda terk edilmiş giyim tarzını hatırladık. Sadece hatırlamadık aslında böyle giysileri nasıl da severmişiz, nasıl da özlemişiz onları da fark ettik.
Asi ile aslında yitirdiklerimizi, yitirmekte olduklarımızı da anımsamıştık. Yani diyorum ki doğayı, kibrit kutusu bloklar arasında yaşarken göremediğimiz mimariyi, mimari incelikleri, taş işçiliğini, avlulu evleri, gelenekleri, bağ bahçe içinde yaşayıp ceviz ağacı altında, huş ağacı altında, akçaağaç altında, ıhlamur altında oturup serinlemeyi; rüzgar ağaç ardan süzülüp yüzümüzü okşarken biz de ruhları okşayıcı sözlerle sohbet etmeyi artık yaşayamadığımızdan olacak unutmuşuz. İşte bunları unuttuğumuza çok içerledik.
Asi’nin hazır giyime alışmış bizlere, terzide diktirilen, kumaşı giyen tarafından beğenilip seçilen giysileri içindeki kadınlar daha anaç, daha bir başkaydı. İnsanı daha insanca ve kendi doğasında gösteriyordu bu bol, dökümlü, efil efil esintide etekleri oynaşan çekçek desenli, yakası su taşlı giysiler. Neredeyse çoğu birbirine benzeyen kumaş ve desenlerden dikilmiş hazır giysiler içinde de elbette bizler kesinlikle insan gibi duruyoruz ancak insani sıcaklığı o ev dokunuşunu, kadının kadınca doğasını, o kır çiçek, çayır çimen, dağ bayır görüp, onların içinde dolanmış olmanın; itirafı anlamına gelen çiçekli, dökümlü giysilerden biraz da moda akımları yüzünden uzağız şimdi. Şimdi çoklukla geometrik desenler, ekoseler, çizgili desenler seçiliyor giysilerde. Nasıl böylesi seçilmesin ki uzun bloklara, uzayıp giden yollara bakarak yaşarken. Oysa kırda, bayırda, alim düğmeleri, gelincikler, papatyalar, turp tepeleri, kantaron çiçekleri, çiğdemler, yabani zambaklar arasında gezerken insanlar giysilerinde ara sıra geometrik desenleri seçse de daha çok çiçekli, yapraklı, allı güllü desenler seçecektir.
O nefis taş işçiliğin alabildiğine işlendiği muhteşem ama bir o kadar da sade Kozcuoğlu çiftlik evinin teras sefaları unutulabilir mi? Rüzgarın terasın köşelerinde gezerken terasta alabildiğine uzanan yemyeşil tarlalarını seyreden ev halkını serinletmesine Hatay güneşi altında terasta içilen çaylar da yardımcı olmuyor muydu? Geceleri çiftlik duvarına oturup dertleşen Aslan da dahil dördü kız beş kardeşin konuşmaları bugünün kardeşsiz tek çocuklarının ütopyası olacak cinstendi.
Yağız atla gezintiler, esintili sahil buluşmaları, rüzgarda eğilen yemyeşil maydanoz tarlaları, Hatay yemekleri, Hatay’ın dar sokakları, eskimiş ama eskidikçe güzelleşmiş taş evleriyle çok sevmiştim Asi’nin yaşandığı mekanları. Hepimiz çok sevmiştik iyi biliyorum. O noktada da buluştuk zaten.
Biz bunları tekrar Asi ile yakaladık. Çok da sıkı tuttuk tutmasına ama sadece bizim sıkı tutmamız yetmedi.
Asi’yi oynayan Tuba Büyüküstün’ü de sevdik ama ben en çok Asi’yi, o karakteri sevdim. Elbette Tuba Büyüküstün'ün asice dökülen saçları, kalın kaşlarıyla yüzüne düşen doğallık onu çok kolay benimsememize fırsat verdi. Güney’in zengin ve okumuş çiftlik ağasının torunu hem de kızı daha İstanbul'u görmemişti. Onun bu anları açık yüreklilikle söyleme içtenliğini ama bazen yersiz bulsak da gururunu sevmişti. Asi böyleydi iste. Tuba Büyüküstün Asi’ye benzer mi benzemez mi ilgilenmedik. Biz Asimizi sevdik. Asi dizisini tümden sevdik.
Has deriden çapraz takılan çantalar, gönden çizmeler, diz altında biten bol etek pantolonlarla çağdaş Scarlett O ‘Hara olarak tanımladı ben Asi’yi Asi forumlarda. Rüzgar Gibi Geçti bir kitap adıydı evvelce benim için sadece. Scarlett O’Hara, yedi yüz sayfalık bir romanın kahramanıydı. O romanın filmi diğer filmlerin en az iki katıydı. Üç saatlik bir filmdi ve hiç bir televizyon kanalı o filmi tek kerede gösteremedi. İki bölüm halinde iki seferde gösterdiler. Bizim çağdaş Scarlett O’Hara’lı dizimizden biz böyle bir sürüp gidiş beklesek de bizim dizimiz gerçekten rüzgar gibi geçti. Gördük.
Bizim Asi dizisi bitti.
Dizideki Asimiz el oldu gitti.
O artık Hasret sonra başka biri olacak.
Benim hep çağdaş Scarlett O’Hara olarak tanımladığım Asi öyle bir rüzgar hızıyla geçse de biz geçmiyoruz o hızla. O hızla hala Asi sayfalarında esiyoruz.
Acemi Demirci 13 Mayıs 2011
Sevgili Dostlar,
Sanırım Asi’ye verilen değere, yeniden bizi üzdüğü günlere geri döndük, adının Monte Carlo TV Film Festivalinde geçmesiyle. Yaralarımızı mı kanattı desek… “Gördünüz mü bakın, biz yanılmadık” diyebilme fırsat mı verdi bizlere yoksa? Bir inançta tek başına tutunmaya çalışmak hiç kolay değil… hele inandığınız şey sanalsa ve sektöründe bile ‘eğlencelik’ bir şey olarak algılanıyorsa... sadece geçim kaynağı olarak bakılıyorsa. Ona yüklediğiniz ciddiyet ve farklı görüşünüz zor anlaşılacaktır… Tabi, eğer hiç anlaşılırsa!
Sanatçılar çağlar boyu zengin kişilerin, sarayların, kralların hatta kiliselerin himayelerinde eserlerini vermişler. Leonardo da Vinci gününün koşullarında hayatını idame ettirebilmek için pek çok kişinin hizmetine girmiş. Bu güne kalan Mona Lisa’nın yerine konabilecek hiçbir şey yok… ama sipariş üzerine yaptığı bir manastır yemekhanesinin duvarını boydan boya kaplayan ‘Son Akşam Yemeği’nin de öyle…
Müzik dehası Mozart… kendi döneminde hayatını kazanmak için vermiş bütün eserlerini… Babasının temel kaygısı, oğlunda çok küçük yaşta keşfettiği bu tanrı vergisi yeteneği yaşamını kazanması yolunda değerlendirmek olmuş. Bugün hala aşılamamış olan eserlerini zamanın ‘eğlencelik’leri olarak sipariş üzerine bestelemiş. Mesela ‘Figaro’nun Düğünü’ komik operası… yada bunun tam tersi… Requiem(ilahi) dendiğinde batı müziğinde akla gelen ilk ama Mozart’ın son eseri… 150 dükaya malolmuş sipariş verenine…
Her sanatçı hayatını kazanmak için çalışmak zorunda kalmamış gerçi… çok olmasa da bu yönde de örnekler var… Toulouse-Lautrec mesela… hiç ihtiyacı yok paraya… hatta çizdiklerini sergileyebilmek için izin alması gerekmiş sürekli gittiği kabare sahibinden… zevk aldığı için vurmuş her bir fırça darbesini… ama döneminde ikinci sınıf olarak görülen afişleri sanat haline gelmiş ondan sonra…
Vinci, Mozart, Lautrec… ve hemen akla gelebilecek daha niceleri… sanat yaptıklarının farkındaydılar belki ama yaşama tutunma kaygısındaydılar ekonomik veya duygusal olarak daha çok da. Farkında mıydılar, farklı olduklarının? Olabilirler miydi?
Kızamadım sivri söylemlerini duyduğumda oyuncularımıza hiç… bu genç yaşlarında, onlar farkında olabilirler mi ki, yaptıkları bir iş tahminlerinin ötesinde sıyrılacak diğerlerinden. Ne sanat ne değil… ne kalıcı, ne uçucu… bu ayrımı onlar yapamaz diye düşünüyorum… bu sıcaklıkta değil, bu kadar günlük yaşarlarken değil… sinema filmleri mesaj veren söz söyleyen, dizi filmler tüketilen bir eğlencelik olarak algılanırken, değil. Bu ayrımı zaman yapacak. Olan da o zaten. Belki daha tecrübeli olan ekip farkına varabilirdi ‘özel’ bir şey ortaya çıkardıklarının. O da olmadı!
Katagori konusuna… benim de çok önem verdiğim söylenemez açıkçası. Keşke Drama dalında olsaydı… umarım bir dahaki sene listeye bu daldan girer Asi. Bu konuda mühimsediğim şeyse, beş kıtada günlük televizyon seyircisi reytinglerini istatistiksel olarak doğru tespit edişleri ve bu bilginin kabul görerek firmaların pazarlama stratejilerini dayandıracak kadar değer verilmesi. Asi öylesine tıklarla gelen oylarla o üç eserlik listeye girmedi… Bu çıkış S.Koloğlu’nun yazısında da değindiği gibi, dikkatleri sektöre çekecektir. O noktada Asi’nin ulaştığı yerden yukarı tırmanması lazım artık… başarılı olacağındansa hiç kuşkum yok.
ASi Sohbet sayfasına neden gelmiyorsunuz...Anında paylaşımlarımızı görüyoruz...Sevgili usayken ve e.min bize orda sohbet etmemiz için bir sayfa açtı...Ama sizler yoksunuz orda...Hepimizin ortak isteğiydi...
Sohbetlerimizi orda sürdürelim diyorum...
Hoşçakalın..
CEYHAN
Sevgili CEYHANcığım ,
Buraya alıntıladım mesajını önce... sonra da ziyaretçi sayfasına ilave edeceğim...
Elimizdeki sayfalara daldım bu aralar. Bizleri en iyi Asi-Demir'de kaybolanlar anlar... kayboldum yine onlarda, eski günlerde. Sevgili usayken ise sorunlu bilgisayarına rağmen bizlere daha alışık olduğumuz bir formatta sohbet imkanı yaratmak için araştırma yapıyor.
Ama biz bu tarzı öğrenip hayata geçirene kadar, blog sayfaları rahatlıkla kullanabiliriz. Anlık iletiler forum formatı tarzında rahatlıkla yazılabiliyor ve anında ekrana düşüyor. Bir gmail hesabınız olması yetiyor. Sevgili usayken zaten oldukça kapsamlı açıklamalar yaptı, ben kafanızı şişirmeyeyim bu konuda...
Sohbet Köşesi hepimiz için, diyerek bitireyim
Sevgiler
Sevgili e.min, dün haberinizi okudum. Çok sevindim oraya da yazdım BİZ YANILMAMIŞIZ. Çok izlenmesek, rekor kırmasak ne olur. Bundan sonra 67 ülkede en çok izlenen ilk üç diziden biriyiz. Asi böyle bir şey işte, dünya anlamış bunu , daha ne diyelim. emez. Eğer Tuba oynamasaydı bu kadar izlenir miydi Asi... düşünmek de lazım! Asi'yi izleyen ve anlayan bütün dünyü insanlarına bir teşekkür de benden. Bakalım basınımız bu haberi nasıl verecek. Bence haberleri bile olmaz. Onlar kafalarını kuma gömmeye devam etsinler. Burada dünya dizisi var artık. Asi ve Tuba dünyaya açılmışlar, ne mutlu bize... böyle bir dizinin vazgeçmez izleyicileri ve sevenleri olduğumuz için ASİ ÖZELDİR VE ÖZEL KALACAKTIR hepimiz için.
Sevgili minik kulak… çok sevindik gerçekten. Takip ettiğim bütün forumlarda, coşkuyla bahsedildi bu haberden. Daha iyileri ve başarılarının devamı da gelecek diye düşünüyorum. Ne nedenini biliyorum ne de nasılını bu işin ama onlar alıp başlarını gittiler çoktan.
Bazen insan kendiyle çelişiyor. Yaşantınıza ters, düşüncelerinize ters… bir şey yapıyorsunuz. 2007’de Asi başladığında kendimle çelişen bir şey yaptım ben de. Takip etmeye başladığımı dahi fark etmeden algım onlarla ilgili duyarlaştı. Kurulan saater yok… ajandaya düşülen notlar da… Hele yapılacaklar listem! Bomboş Cuma akşamları… Oysa cumalarım farkılaşmaya başlamıştı. Müziği miydi, oyuncuları mıydı, konusu muydu, tersine akan fragmanı mıydı? Bilmiyorum da diyemediğimi hissettim şu an. Adım gibi biliyorum ki… hepsi birdendi… her şeyiyle beni çekti hikayesi ve oyuncuları içine.
Ama asıl bir kadın ve bir adam… Kimdi bunlar? Hiç görmemişim! Hiç adlarını duymamışım! O kızın etekleri savrulduğunda attığı her sert adımla… o adam gözlerini her kısıp bakışlarını kaşlarının altında sakladığında… orada bir şeyler oluyor. O dünyayı artık görüyoruz ki başkaları da fark ediyor. Evrensel bir dili var o dünyanın. Anlamak için Asi-Demir ile göz göze gelmek yetiyor.
Oyuncularımız… Asi’nin başarısının en önemli ögeleri onlar… güzel kızımız, kara oğlumuz… kim inkar etmeye yeltenir ki T. Büyüksütün ve M.Yıldırım’ın katkısını…onların oyunculuklarını ortaya çıkaran diğer oyuncularımızın katkısını… bırakın onları, esen rüzgarın, yağan yağmurların, hatta arabaların önünden kaçışan çiftliğin kazları… Asi-Demir’in hataları bile kıymetli bizim için.
Hani ‘Tuba oynamasaydı bu kadar izlenir miydi Asi, düşünmek de lazım!” diye yazmışsınız ya… tam da bunları düşünmüştüm gerçekten bende seneler evvel. Kendi kendimle konuşmayı bırakıp, forumlara yazmaya başladığım 40.bölüm… ve sormuşluğum…
“… Bu diziyi yerli yada yabancı hangi aktöler/aktiristler oynayabilirdi ve bana aynı duyguları hissettirebilirdi? Ya da bu bölüm daha iyi oynayabilirdi? Aklıma yerli / yabancı tek bir isim bile gelmedi, inanın.”…
Başkaları oynayabilirdi… belki de ileride oynayacaklar da. Asi’nin ikinci üçüncü versiyonlarını hayal edebiliyorum şu an. Ama başka bir şey olacak o… Asi-Demir olmayacak. Onlar… Asi Dizisi’nin T.Büyüküstün ve M.Yıldırım versiyonu tek kalacak.
Bu mesajımı yazarken sevgili CEYHAN’ın mesajı düştü… neden gelmiyorsunuz diye soruyor… hemen cevap verelim… bir an evvel mesajımızı Sohbet Köşemize ekleyelim.
Sevgiler bütün dostlara…
Bu da Festival'in websitesindeki basın bülteninin orjinal metni...
... press release ...
The Monte-Carlo TV Festival and Eurodata TV Worldwide announce Nominees of the
6th International TV Audience Awards
The 51st Monte-Carlo Television Festival and Eurodata TV Worldwide have joined forces to reward television programs which have delivered the highest ratings worldwide in 2010.
The 6th International TV Audience Awards will be presented to the programs that have gathered the highest number of viewers globally in 2010 across five continents in three categories: “Drama TV Series”, “Comedy TV Series” and “Telenovelas/Soap Operas”.
The nominees have been pre-selected from the fifteen best performing foreign fiction programs in 67 countries - a market of almost 3 billion potential viewers.
Winners will be revealed on Friday, June 10th at the 51st Monte-Carlo Television Festival Awards Ceremony held at the Grimaldi Forum in Monaco.
The nominees are:
"Drama
TV Series "
CSI : Las Vegas (USA)
CSI : Miami (USA)
House (USA)
"Comedy
TV Series "
Desperate Housewives (USA)
The Big Bang Theory (USA)
Two and a Half Men (USA)
"Telenovelas /
Soap Operas"
The Bold and the Beautiful (USA)
[B]Asi (Turkey)[/B]
El Clon (USA/Brazil/Colombia)
Scope: Argentina, Armenia, Australia, Austria, Azerbaijan, Belarus, Belgium, Bosnia, Brazil, Bulgaria, Canada, China, Croatia, Cyprus, Czech Republic, Denmark, Dominican Republic, Egypt, Estonia, Finland, France, Georgia, Germany, Greece, Hong Kong, Hungary, Iceland, India, Indonesia, Ireland, Israel, Italy, Japan, Kazakhstan, South Korea, Latvia, Lebanon, Lithuania, Macedonia, Malaysia, Mexico, Moldova, Morocco, Netherlands, Norway, New Zealand, Philippines, Poland, Portugal, Puerto Rico, Romania, Russia, Serbia, Singapore, Slovenia, South Africa, Spain, Sweden, Switzerland, Taiwan, Thailand, Turkey, Ukraine, United Kingdom, USA, Venezuela, Vietnam.
About Eurodata TV Worldwide
Created by Médiamétrie, Eurodata TV Worldwide distributes programming and audience information, based on its partnership with the national institutes operating people meter systems throughout the world. Today, Eurodata TV Worldwide’s database contains more than 3000 channels in more than 80 countries and provides exhaustive daily program information including: content, production, international distribution and the audience levels for targeted programs. This data enables us to provide a range of services to help in the decision making process of international TV professionals.
About Médiamétrie
Leader of the French media research market, Médiamétrie measures and analyses public behaviour and market trends. Created in 1985, Médiamétrie develops its activity across the Television, Radio, Internet, Mobile Phone and Cinema sectors in France and abroad.