Karyolaları pirinçtendir o çiftlik evinin. Koltukları berjer. Çiftliğin sahibinin odasında at tabloları asılıdır. At binilen çizmelerle gezer çiftliğin beyi. Kozcular’ın çiftliği abartısız bir mimaride. Sade. İşte bu yüzden çok görkemli. Eski. İşte bu yüzden güngörmüşlük, yalınlık akıyor her yerinden. Taştan. İşçilikli. İşte bu yüzden sıcak. Sanırım kuzine sobalarla ısınıyor çiftlik evi nemli kış günlerinde. Kuzinede patates gömmeleri pişiyordur. İçin için pişen patateslerin enfes kokusu yayılıyordur mutfaktan.
Ali Baba’nın çiftliğinden Kozcuoğlu çiftliğine. Çocukluğumun çiftliğinden yetişkinliğimin çiftliğine yani. Kozcuoğlu çiftliğinin müziği de başka elbette. Bir su birikintisine tek tek düşen damlalar gibi gelir önce notalar. Sonra hızlanır müzik, coşar, çağlar. Her şey birbirine karışır birden. Karmaşayı anlatır müzik. Keskin bir vurguyla da biter. Son söz söylenir o notada. Sevdadır o notanın adı.
Hala Ali Baba’nın çiftliği şarkısını çok severim. Çocuk şarkısı olarak elbet. Yetişkinlik çiftlik şarkılarında Hatay geçmeli, ASİ akmalı, dar sokaklarda gezinmeli. İçinde erdemli ve naif bir sevda olmalı. Ali Baba’nın çiftliği, koyunların, kazların, tavşanların çiftliğidir. Kozcuların çiftliği, destansı sevdaların çiftliğidir.19.10.2011
Acemi Demirci, Sohbet Köşesi, 28 Ekim 2011
Hek64
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder