16 Kasım 2011 Çarşamba

Yazınsal izleti...

Dizimizin bir kez daha yayınlanmaması için kırk dereden su getiriyorlarmış. Ne gam. O bir kez izlenildi bir kere. İzlenildi ve izlerini en derinlere bıraktı. Bakın burada hala o izlerden yürüyoruz. Doğa, aile bağları, çiftlik, kültür, tarih, tarım, naif ve erdemli sevdalar akıyor bugün ASİ Nehirlerinde.

Her yazımın en az bir paragrafı neredeyse aynı cümleden müteşekkil. Yani "NEDEN ASİ'Yİ İZLEDİM" betimlemesi üzerine. Neden? Çünkü salt kuru bir sevda, gösterişli evler ve giysiler izleyecek vaktim de yok isteğim de. Ama tarih, kültür, mimari, aile bağları, tiril tiril çiçekli giysiler, çiftlik, tarım, eski taş evler, doğa, Hatay, Hatay mutfağı ile dopdolu, dolu dolu ve kof olmayan bir de erdemli bir sevda ile payelenmiş bir dizi sadece izlenmez; yıllar sonra bile görsel olmasa da yazınsal olarak izlenir.

Ad edinmiş bir oyuncu olmak, bir diziyi tek başına götürmeye de yetmez, hele hele efsane yapmaya hiç yetmez. ASİ efsane oldu. Bu oluşta sadece ASİ'ye ve Demir yeterli değiller. ASİ'ye ve Demir'in içinde olduğu ortam yani tabiatıyla, doğasıyla, çiftliğiyle, dağıyla, mutfağıyla, mimarisiyle Hatay ve diğer her biri apayrı ve içten tiplemeler sayesinde oldu. ASİ'ye sonra başka dizide de oynadı. Ne o dizinin adı var şimdilerde ne de efsane olacağı. Asi dizisi topyekün olarak, her şeyiyle efsane oldu. O efsanelik ne tek bir kişiye ne de tek bir unsura indirgenemeyecek kadar derin.

O kadar gerçekti ki her şey. Varlık da yokluğa düşmek de. O kadar tefriş salonu görünmeyen odalarda, eski mutfaklarda, bazen köhne bile kaçan duvarlar arasında çekilmişti ki Asi dizisi, kimileyin bir dizi izlediğimi unutup Kozcuoğulları'ndan İhsan Bey'in dediği gibi onların gerçekten üç yüz yıldır orada yaşadığına dizi boyunca ben bile inandım sanırım.

Çok dizi yapıldı, çok dizi de yapılacak mutlak. Dizi yapmak zor iş mutlaka ama asıl zorluk; dopdoluluk. Sığ olduktan sonra, yavan kaçtıktan sonra, pek çok unsurun bileşimi olan kültürle ruhu besleyemedikten sonra onca emeğe, onca yatırıma, onca iyi niyete karşın seyretmek ne mümkün derinliksiz bir temayı.

ASİ dizisinin özgül ağırlığı demir ile eşse pamuk ile eş özgül ağırlıklar tüm gün boyu gösterilse ne gam. Bir kez izlenildi o dizi bir kere. Sadece 71 kere izlenildi hem. Yüz bile değil. İki yüz, üç yüz bölüm hiç değil. Eğer burada bunca sözcük hala bir dizinin ardından ediliyorsa, diziyi tekrar göstermemeleri hiç bir şeyi değiştirmez. Sadece özlem gidermek, onca sevdiğimiz ögeyi, sesi, müziği bir kez daha seyir halinde görmekten alıkoyar o kadar. Eşimin memleketinde (İşte o kadar) dendiği gibi. Te o kaa.

Nasıl bir yozlaşma, müzik diye nasıl bir çığırtkanlık, hıçkırık, iç çekme sığlıkları içinde olduğumuzun göstergelerinden biri de diziler. Dizilerin içeriği, toplumun kültürel içeriği aslında. Bloklarda ya da en gösterişli konaklarda yaşamanın tabiata yeğlenir olduğu, doğa demenin sadece evde köpek beslemek anlamına geldiği bir sığlıkta ASİ gibi mimari, kültür, tabiat ağırlığı almış başını gitmiş bir geminin ilerlemesi çok zor çok.

Bir kez izledim sadece. Bir kez daha, birçok kez daha izlemeyi isteyeceğim tek dizi. Belki bir ikincisi olmayacak, böyle bir dizi daha yapılmayacak. İşte ASİ'yi hala peşinden izlenimlerimizi yaza yaza izlediğimiz bir etkinlik yapan da bu olmalı. Bir kerede tesirli. Bir kerede yeterli. Bir kerede yakaladı hepimizi. Bir defa izlemek dahi yetti anlamaya; kapılmaya; onu, benim/bizim dizimiz yapmaya.

Acemi Demirci, Sohbet Köşesi, 02.10.2011


MERVE61

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder