19 Nisan 2013 Cuma
Murat Yıldırım - Doğum Günü 2013
Bu, Murat Yıldırım’ı üçüncü görüşüm. Şanslı bir kul olduğum kuşku götürmez. Onunla karşılaşmalarım sonrasında bana defalarca hatırlatıldığı gibi binlerce kişinin hayali olan bir şeyi ben tekrar tekrar yaşıyorum.
Bunun için önce Murat Yıldırım’ın kendisine teşekkür ediyorum. Mesleğinde başardıklarıyla bizlere etkisi… her türlü izahın dışında gelişen bu karşılıksız sevgi ve bağlılık… onun hiç fark etmeden içine girdiği bir ortam ve bir sanatçı olarak yola çıkarken hedeflemediği bir şey muhakkak. Ama bazen insanın kontrolünden çıkıyor her şey değil mi… aklınızın sizi götürmediği yerlere enerjiniz sizi sürüklüyor adeta. Bir ‘iş’ olarak gördüğü mesleğini yaparken insanların bağlılığını kazandı. Onun bir Murat Yıldırım’ı yokken, var olmasının nasıl bir şey olduğunu bilebilir mi? Buna rağmen sevenlerine doğru attığı adım için teşekkür ediyorum, kendini bizlerle paylaştığı ve vakit ayırdığı için de.
İkinci teşekkürümse Murat Yıldırım Fan Club ve S&T Lifestyle ekibine. Murat Yıldırım ve basın sözcüsü ID iletişim ile temasta kalan, fanlarıyla oyuncuyu bir araya getirmenin yollarını arayan, proje geliştiren ve gerçekleşmesi için ellerinden gelenin en iyisini yapmaya gayret eden bu ekip de en içten teşekkürlerimizi hak ediyor.
Bu gün İstanbul yağmurluydu yine. Murat Yıldırımlı günlerin de yağmurlu olmasına alıştık zaten, hiç şikayet etmiyoruz. Saç baş birbirine karışsa da yağmur ve rüzgar bizleri rahatsız etmiyor hiç. Geçen seneki maç iptal ettiren yağıştan öğütlü, geri dönüş trafiğinde arabayla çekilen eziyetin izleri hala üzerimde, trafikte takılmayacağım bir yöntemi, vapuru seçtim bu kez toplantı yerine gitmek için. Bir Asi dost ile birlikte katılıyoruz etkinliğe. Vapurda oradan buradan sohbet ederken bir telefon geliyor dostumuza. Pastanın Restoran’a ulaştığını haber veriyorlar. Etkinliğe davet edildiğinde doğum günü pastasını yaptırmayı teklif ettiğini bildiğim için bu bilginin ona gelmesini yadırgamıyorum. Ama pasta gündeme gelince nasıl bir şey olduğunu da sormadan edemiyorum. Ne de olsa bu bir doğum günü ve bir doğum günü çocuğumuz olacak aramızda. Yaşı ne kadar yıllarla büyüse de doğum günü çocuğu hep küçük kalır. Biraz esprili bir şey olsun diye Karaoğlan filminin galasında sevdiğini söylediği çizgi kahraman Batman temalı bir pastanın sipariş edildiğini öğreniyorum. Boğaz yolculuğumuz önümüzde bizi bekleyen güzel saatlere bizi ulaştırmak için çarçabuk geçiyor. Kendimizi Beşiktaş vapur iskelesinde buluyor ve ilk yakalayabildiğimiz taksiye atıyoruz. İstanbul trafiği bu kez bizi şaşırtıyor işte… yollar açık, Feriye’ye gitmemiz gayet kısa zamanda gerçekleşiyor.
Eskiden Feriye karakolu olan bina Osmanlı Mimarisi’nin çok hoş örneklerinden biri. Kabataş Eğitim Vakfı tarafından restore edilmiş ve şu anda Feriye Lokantası olarak hizmet veriyor. Anlatmakla başa çıkılamayacak bir Boğaz manzarasına hakim geniş avluda kış için ayrıca camlı mekanlar yaratılmış. Toplantı bu alanlardan birinde gerçekleşti. Biz Feriye’ye vardığımızda sevgili Gönül ve Cennet çoktan gelmişlerdi. Toplantı alanı misafirler anlamında boş olmakla birlikte görevliler toplantı ikramlarını yerleştirmekle meşguldüler. Bu etkinliğin katılımcıları için hazırlamayı keyifle üstlendiğim yaka kartlarını verdim arkadaşlara. Kimseler gelmeden, girişte bir masa konarak kartlar ülkelere göre dizildi, sonrasında gelen misafirler kartlarını alarak yerlerine yerleştiler. Bu senenin katılımcıları kimlerdi diye soracak olursanız, hazırladığım kartlar Türkiye’den katılan birkaç kişi dışında Amerika, İngiltere, Bulgaristan, Yunanistan, Mısır, Senegal, Ürdün ve Cezayir’den gelen misafirler içindi.
Biz yerleşirken Lösev yetkilisi de aramıza katıldı. Resimlerde göreceğiniz ayaklı panoyu açtı ve hazırlıklarını tamamladı. Konuklar için hazırlanmış servislerin her birinin önüne Lösev ayracı bırakıldı. Toplantı sonuna doğru Murat Yıldırım’a ve fanlarına teşekkür eden konuşmasında bu ayraçların hasta çocukların anneleri tarafından yapıldığını öğrendik. Sevgili Murat, basın danışmanı Damla Hanım ile birlikte geldiğinde hemen hemen herkes oradaydı ve her şey tamamdı. Yine sakince katıldı aramıza, öylece giriverdi mekana.
Onun kamera çekimi görselleriyle o kadar haşır neşirim ki kendisini canlı olarak her gördüğümde biraz şaşkınlık yaşıyorum aslında. Bu adam mı diyorum seyirlerimizde iri yarı görünen… günlük yaşamında başından eksik etmediği o kasketlerinden birini gözlerine doğru indirse fark etmeyebiliriz bile sokakta yanımızdan geçip giderken. Gelin görün ki, bu düşüncemin hemen ardından yan yana durup resim çektirdiğimizde yine iri yarı biri oluveriyor. Onun mütevazi kişiliği mi ilk görüşte böyle minyon görmeme neden bilmiyorum ama kameranın gördüğü Murat Yıldırım başka biri. Saçmaladığımı düşünebilirsiniz bu sözlerimle ama bu his şaşmaz bir şekilde onu gördüğüm her seferinde oluştuğu için yazmakta bir sakınca görmüyorum. Murat Yıldırım ile kamera arasında başka türlü bir bağ var.
Salona geldiğinde etkinliğin ev sahipleri karşılıyor onu ilk önce. Hepsine sarılıyor, öpüyor. Derken konuklara geliyor sıra. Hepimizle tek tek tokalaşmak için U düzeni masanın başından başlayarak ilerliyor. Sıra bana geldiğinde kendimi tanıtıyorum ismimle, zaten daha önce de gördüğü için simam yabancı gelmiyor olmalı. Yaka kartıma da göz atarak ‘Hoş geldin Mine’ diyor. Hoş bulduk diyorum, onu bir kez daha gördüğüm için çok mutlu olduğumu söylüyorum… merhabalaşmalar devam ediyor masanın ucuna doğru. Sonunda karşımızdaki yerini alıyor.
Cennet Hanım etkinliğe damgasını vuran Lösev bağışlarıyla ilgili kısa bir bilgiyi İngilizce okuyor konuklara ve oyuncumuzla paylaşıyor ayrıca Türkçe olarak. Onunla konuşmalarımız hemen böyle başlıyor. Katılımcılardan biri, Suskunlar gibi çocuk tacizine dikkat çeken bir dizinin hemen akabinde böylesi bir etkinlikte neden Çocuk Esirgeme Kurumu gibi bir kurumu değil de Lösev’i seçtiğini merak ettiğini söylüyor. M.Yıldırım, Lösev’in seçilmesinde özel bir nedenin olmadığını, yardım amacı güden ve topluma katkı sağlayan her hangi bir kuruma yönelinmesini kabul edebileceğini söylüyor. Bu etkinlik için yapılan planda Lösev’in düşünüldüğünü ve kendisinin de kabul ettiğine değinerek devam ediyor konuşmasına. Şu anda yapılan yardımların koruma amaçlı değil, tedavi etme amaçlı olarak kullanıldığını söylüyor. Bu yardımların ileride koruma tedbirlerine hizmet etmesini dilediğini, ilaç kullanmak zorunda kalınmamasını, ilaçtan para kazanılmayan bir geleceği umut ettiğini söylüyor.
Son günlerde her Murat Yıldırım takipçisinin kafasında soru işaretleri oluşturan soru soruluyor gecikmeden; Hazal Kaya ile başrollerini paylaşacağı söylentilerinin dolaştığı ‘Feyruz’ dizisi. Bu konunun kendisini de çok şaşırttığını ve medyadan duymak suretiyle haberi olduğunu söylüyor. Ben de afallıyorum. İyice kulak kabartıyorum söylediği her şeye. Bu kadar aslı astarı olmayan bir şey neredeyse olmuş bitmiş gibi yer buluyor medyada. Son ödül töreninde Gecce habercisine yaptığı konuşmada Eylül-Ekim ayı gibi bir projede olabileceğini söyleyişinin bir bağlantı kurulmasına olanak sağlamış olabileceğini söylüyorum ona da. O an aslında bu haberin çıkış noktası olan bir televizyon programında geçen adı da geliveriyor aklıma ama ne kişisini ne de programın adını hatırlıyorum. Bu konuda bir şey söyleyemiyorum o nedenle. Kendisi devam ediyor zaten. Hikayesi hoşuna giden projeler olduğunu, okumalarının devam ettiğini söylüyor. Her oyuncu gibi kendisinin de farklı karakterleri oynamak istediğini, sinema veya dizi fark etmez ama bir komedide de yer almak istediğini söylüyor. Böyle bir konu konuşulur da fanlar boş durur mu… illa onu romantik rollerde de görmek istediklerini söylüyorlar. Derken romantik komedi de karar kılıyoruz sanki. Ve canlandırıları geliyor gündemimize… kimimizin Savaş, kimimizin Ecevit favorisi… ve kimimizin de Demir. Murat Yıldırım’sa netleşen projesinin ID iletişim tarafından ya da kendisinin face ve twitter sayfasından duyurulacağını söylüyor ve bu konuyu kapatıyoruz.
Yunanistanlı katılımcılardan biri onu görme hayalini gerçekleştirdiği için çok mutlu olduğunu söylüyor ve kendisine teşekkür ediyor. Demir karakterinin kapalı olduğunu, içe dönük olduğunu… Savaş karakterinin ise açık olduğunu, sevgisini söyleyen mesajlar atan hediyeler alıp sürprizler yapan bir karakter olduğunu, kendisinin hangisine daha yakın olduğunu soruyor. Sevgili Murat’tan gelen yanıtın başlangıç sözleri ‘Demir daha yakın bana’ oluyor ve devam ediyor… sürpriz yapmasını da seven bir insan olduğunu her şeyi yerine göre hayatında yaşadığını söylüyor. Sonunda ‘her ikisinden de biraz’da karar kılınıyor.
Yine Yunanlı misafirlerden bir soru geliyor; Türk-Yunan ortak yapımı bir projede yer almak isteyip istemediği soruluyor. Yakın bir zamanda Atina ve/veya Selanik’i ziyaret etmek istediğini, Yunanistan’dan tanıştığı birileri olduğunu söylüyor. İlginç de bir bilgi aktarıyor bize. Biyografisini yapmak istemişler Murat Yıldırım’ın. İlkten, biyografisi yapılacak kadar yaşının ileri olmadığını söyleyerek olumlu bakmamış teklife. Fakat bu biyografinin Unesco’ya yardım amaçlı bir proje içerisinde gerçekleşeceğinin açıklanması üzerine işbirliği yapmayı kabul etmiş. Henüz prensipte anlaşılan bir proje olduğu hissi uyandığı için soru sormak manasızdı bu konuda. Kendisinin de çok detaylı bilgisi olmadığı belliydi. Murat Bey’in bahsettiği Yunanistan ziyaretinde daha etraflıca konuşulacak konu herhalde.
Projelerden konu açılmışken neden bir reklam filminde oynamıyorsunuz diye soruldu. Anında ortaya atılan temalardan biri bayanların çok rağbet gösterebileceği parfüm kokusu reklamı olabilirdi mesela. Sevgili Murat tabiri caizse ‘bastı kahkahayı’ burada. Her hangi bir reklam filmi için de ‘Neden olmasın’ dedi.
Oluşan boşluğu fırsat bilerek ne zamandır merak ettiğim bir soru yönelttim. Son zamanlarda kendisinden eskiye nazaran İngilizcesinin daha iyi olduğuna dair bazı söylemler duyduğumuzu, twitter’ında İngilizce mesajlara rast geldiğimizi söyledim ve sordum “İngilizcenizi geliştirmek için nasıl bir yöntem izliyorsunuz?” diye. Özel bir hocası varmış ondan ders alıyormuş. Mesajlarını da kendisi yazıyormuş. Toplantı boyunca her sorunun Cennet Hanım tarafından detaylı tercümesinin kendisine aktarılmasını bekledi beklemesine ama konuşmaları takip ettiğini ve büyük çoğunluğunu anladığını da sanıyorum. İngilizcesi, eğrisiyle doğrusuyla, aksan kaygıları duymadan konuşmak olan o sancılı eşikte olabilir mi? Sayfalarını muntazam takip ettiğim için şunu söyleyebiliyorum ki, ondan gelen birkaç İngilizce cümle bile yabancı takipçilerine dünyaları verdi… kendilerine değer verildiğini hissettirdi. Murat Yıldırım’ı yabancı takipçilerine sadece gönül bağıyla değil ortak bir dil ile de yaklaştıracak olan bu çaba hiç boşa değil.
Bir sonraki soru Mısır’lı guruptan geldi. Arab Fan Club, Murat Yıldırım için ne yapabilirdi? Kendi memleketlerinde de bu tip sosyal projelere destek verebileceklerini, davet edilmesi halinde ve tabi iş olarak müsaitse bu organizasyonlara da gitmeye çalışacağını söyledi.
Bilmediğimiz bir şeyi… bir yönünü, bir huyunu bizlerle paylaşması istendi. Murat Yıldırım gülerek “Genelde böyle bir istek var nedense” dedi. Söyleyecek bir şey bulmakta, cevap vermekte zorlandı. Hemen, “Evde tamirat işleri yapar mısınız, musluk tamir eder misiniz mesela ya da elektrik, kablo işleri gibi şeyler” diye sordum. Eskiden babasıyla birlikte yaparmış ama “son 10 senedir yapmaya yapmaya tamirat işlerini unutmuşum” dedi. “Kendi teknemi kendim yapacak kadar iyi değilim” dedi.
Amerikalı bir misafir, Demir rolünün ona nasıl teklif edildiğini sordu. Burçin Hanım ile başrolü paylaştığı Fırtına dizisinin sonlarına doğru Tomris Hanım bu rolü kendisine önermiş. Tomris Hanım, sevgili Tuba ve Murat bir araya gelmişler tanışmak için. Senaryonun ona ulaşması bu tanışma öncesi mi sonrası mı kaçırdım açıkçası harıl harıl not yazmaya çalışırken. Birkaç bölümü okuduktan sonra kabul etmiş rolü. Yine aynı misafir sorusunun devamı niteliğinde bir soruyu yöneltti kendisine. Fırtına’da oynadığı Ali karakteriyle hemen sonrasında Asi’de canlandırdığı Demir karakterinin çatışan farklılıklar gösterdiğini söyledi ve Murat Yıldırım’ın böylesi bir karakteri yaratmada başarı elde edeceğini nasıl tahmin etmiş olabileceklerini sordu. Bu açıkçası benim için de bir muamma, kendi kendime sorduğum sorularda ise ‘Tomris Hanım’ın olağanüstü sezgileri’nden başka hiçbir açıklama yapamıyorum. Murat Yıldırım’ın böylesi bir karaktere hazır olduğu nasıl hissedildi? Çünkü Murat Yıldırım bir ‘Demir’ yarattı ki… kanımca ne öncesi ne sonrası, ne kendisi ne de bir başkası, ‘Demir’ ile aynı çizgiye konabilecek bir sanal yaratının yanına bile yanaşamadı daha. Ben onun oynadığı karakterler içinde ‘Demir’i öyle bir yere çıkarıp koydum ki, abartıyor muyum, yanılıyor muyum diye zaman zaman düşünmüyor da değilim hani! Ama basite indirgeyip “Şu an ‘Demir’i tekrar canlandırmayı göze alacak bir oyuncu çıkabilir mi… çıksa aynı başarıyı yakalayabilir mi?“ gibi sorular sorduğumda kendi kendime, cevaplarım her zaman aynı. ‘Demir’ bunun için farklı.
Şöyle bir durum da var tabi… Bu gün kimileri için ‘Savaş’ ve kimileri için de ‘Ecevit’in çok özel olduğunu söyleyen Yıldırım hayranlarıyla hep birlikteydik. Bir oyuncu için belki de en gurur duyulası şey bu; Farklı canlandırılarıyla yepyeni kitleleri kendine bağlayabilmek.
Murat Yıldırım ise bu soruya Ali karakteri öncesi canlandırdığı karakterlere de bakılarak bir değerlendirme yapılmış olabileceğini söyleyerek yanıt verdi. Çünkü Ali öncesinde komedide de, dramada da yer aldığını hatırlattı ve Kadir İnanır projesini örnek gösterdi.
Hoşlanmadan oynadığı bir karakteri olup olmadığı soruldu. Bütün projelerine isteyerek ve heyecanla başladığını söyledi. Ama Aşk ve Ceza’nın 2. sezonunda yaşanan dört senarist değişikliğinin sıkıntı yarattığını, bir ara yönetmenin bile senaryoyu yazmaya başladığını ve bütün bu olumsuzlukların da doğal olarak hepsine yansıdığını söyledi. Kendi adına o dönem sıkıntı yaşadığını ifade etti. Bunun yanı sıra bugün Aşk ve Ceza’nın da dünyanın pek çok yerinde oynanmakta olduğunu ve sevildiğini gördüklerini söyledi.
Cennet hanım bu noktada Yunanistan’da Asi, Aşk ve Ceza ve Suskunlar’ın aynı saatlerde farklı kanallarda oynamakta olduğunu hatırlattı.
Burçin Hanım ile tekrar bir dizi çekmek ister mi diye soruldu. “Dizi de olabilir, sinema filmi de olabilir“ dedi. Bütün partnerleriyle tekrar oynamak isteyeceğini söyledi.
Vatikan’dan aldığı Uluslararası Giuseppe Sciacca Ödülü sonrasında, ödülün resmi web sitesinde, Murat Yıldırım’ın Ödülün Türkiye Resmi Temsilcisi de olduğu yönünde bir haberin görüldüğünü söyledim ve bizi bu konuda aydınlatabilir mi diye sordum. Önce hepimizin yakından takip ettiği Ödül sürecine dönük kısa bir bilgi verdi. Onun adaylık teklifin Vatikan’a yapılışını, kendisinin değerlendirilişini ve ardından ödüle layık görülüşünü anlattı. Bunun bir Müslümana ve aynı zamanda bir Türk’e verilen ilk Giuseppe Sciacca Ödülü olduğunu ekledi. Sadece ülkeler arası değil dinler arasında da bir köprü vazifesi gören böyle bir ödül, kendisini çok mutlu etmiş. Temsilcilik konusundaysa, önümüzdeki senelerde Türkiye’de değişik sosyal projelerin gerçekleştirilebileceğini söyledi.
Konu dinler üzerindeyken dillendirilen bir başka soru ise hangi İslami karakteri canlandırmak isteyebileceğiydi. Anthony Quinn’in rol aldığı Çağrı hatırlandı bu noktada. Murat Yıldırım ise İslam tarihinin karakterleri içinde bir ayrım yapmayacağını, hepsini oynamak isteyeceğini, gelen teklifleri proje bazında değerlendireceğini söyledi.
Babasının onun sıkı bir takipçisi olduğunu kendi söylemlerinden öğrenmiştik. Onun oyunculuk kariyeri için annesinin ne düşündüğünü ise bilmediğimiz söylendi. Hepimizin olduğu gibi kendisinin de annesine çok değer verdiğini söyledi ve “Annemin duaları sayesinde bir şeyler yapabiliyorum” dedi. Onu çok özlemiş. Annesi bu hafta İstanbul’a gelecekmiş.
Eşi Burçin Hanım’ın şu anda yer aldığı Merhamet dizisini nasıl bulduğu soruldu. Projeyi beğendiğini, senaryosunu tutarlı bulduğunu söyledi.
Kariyerinde dünyaya açılmak istemez mi, Hollywood’da oynamak istemez mi diye soruldu. Bunu elbette istediğini ama Hollywood kanalıyla yapmayı düşünmediğini söyledi. Bir oyuncunun kendi ülkesinde, kendi ortamında ve yetiştiği kültürde ürettiği bir projeyle de dünyaya açılabileceğini, insanın hem kendisi olup hem de farklı bir renk sunabileceğini ilave etti. Türk filmlerinin ve dizilerinin son zamanlarda dünyada yakaladığı başarının bunun olabilirliğine en büyük kanıt olduğunu ekledi. Hollywood’da oyunculuğu istemenin kendisine saçma geldiğini de söylemeden edemedi.
Bu noktada, dünyaya açılması beklenen projelerin belki İngilizce olarak çekilebileceği yönündeki görüşünü paylaştı bizimle. Ama orijinal dilde çekilerek alt yazı ile yabancı seyirciye ulaşan projeler de başarılı olabilir dedi. Toplantıdaki yabancı misafirler, yani hemen hemen herkes, bu konuda Murat Yıldırım’ı Türkçe kendi sesiyle dinlemekten ve izlemekten keyif aldıklarını, dublajdan hoşlanmadıklarını söylediler. Bu görüşe Murat Yıldırım’da katıldı. Kendisinin de izleniminin bu yönde olduğunu ve sesli çekimlerin duyguyu izleyene geçirmede daha başarılı olduğunu ve tercih edildiğini söyledi.
Saniye Hanım Senegalli ziyaretçilerin yanından Murat Yıldırım’a seslendi ve onlar adına bir açıklama yaptı. Murat Yıldırım, Galatasaraylı olduğu için onların da İstanbul’dan Galatasaray formaları aldıklarını bu formaları ülkelerinde giyeceklerini söyledi. Ayrıca Senegal’e bir Safari davetini oyuncumuza iletti. Bu arada bir davet de Los Angeles’den geldi.
Ben sohbetimizi böyle peş peşe yazınca sanabilirsiniz ki oyuncumuza hiç nefes aldırmadık. Oysa, lezzetli ikramlarımızdan tadarken ve çaylarımızı-kahvelerimizi yudumlarken telaşsız bir ortam içindeydik Murat Yıldırım’la. Karşımızda oturup ince belli cam bardaktan demli çayını yudumlarken cevapladı sorularımızı. Hatta bazen suskunluklar, soracak soru bulamadığımız zamanlar bile oldu. Sevgili Cennet ‘hadi, sorularınızı sorun’ diye uyardı bizi. Ama sanırım çekimserlik de vardı bir anlamda ortamda. Korunması gereken, saygılı ve sağlıklı bir mesafeydi bu. Bizlerle yani aslında ‘yabancı’larla paylaşabileceği şeyleri, verdiği röportajlardan zaten biliyorken sanki bilmiyormuş gibi sorup tekrar tekrar aynı cevapları almaya çalışmamız kadar manasız bir şey olamazdı. Diğer yandan, bütün samimiyetiyle ve içtenliğiyle sorularımızı cevaplıyor olsa bile bu onu didik didik etmemiz anlamına gelemezdi. Kendisinin hiç tanımadığı ama onu satır satır, göz göz izleyen takipçilerinin karşısında aslında huzursuz olmalıydı. Seneler evvel psikolog bir dostuma oğlu, annesinin kendisine bakmasından hoşlanmadığını, çünkü ona baktığında içinde olup biten her şeyi görebildiği hissine kapıldığını anlatmıştı. Bunun korkunç bir duygu olduğunu düşünmüştüm. Kendinize saklınızın olmadığı bir yer, şu anda bile yerimde büzülme ihtiyacı ile omuzlarımı oynattığımı hissettim. Böyle bir ruh hali! Dilerim bizlerde kendisine böylesi bir tedirginlik yaşatmıyoruzdur. Bunu doğrudan soramazdım elbette ama suskunluğun yaşandığı bir anda ona seslenip hepimizin ortak duygularını paylaşmak istedim sevgili Murat Yıldırım ile.
O anda orada bulunan pek çok ülke konuğunun yanı sıra ortamda bulunamayan gerek yurt içinden gerekse yurt dışından bütün Murat Yıldırım fanlarının kendisine büyük değer verdiğini ve karşılık bulması beklenmeyen bir sevgiyle onu takip ettiklerini söyledim. Onun keyif aldığı projelerden bizlerin de keyif aldığını ama olumsuzlukları bizlerin de hissettiğini, kameranın garip bir gücü olduğunu ve bu duyguyu bize de geçirdiğini söyledim. Oyuncumuzu takip ediyoruz ama yolunda gitmeyen bir şeyler varsa seyredilmiyor proje dedim. Tıpkı biraz evvel bahsettiği Aşk ve Ceza örneğinde olduğu gibi. Onun için açılan sayfalarda paylaşılan resimlerden, takip edilen haberlerinden, onun projelerine ve görsellerine verilen emek, harcanan zamandan bahsettim. Profesyonel yaşamında yapabildikleriyle farklı ülkelerin insanlarını da kaynaştırdığını, pek çok yabancı dostumuz olduğunu söyledim, buna vesile olduğu için kendisine teşekkür ettim. Ondan haber alınmadığı zaman merak edildiğini, tek bir fotoğrafının bile ortaya çıkmasından herkesin mutlu olduğunu söyledim ve kendisini fanlarından esirgememesini rica ettim. Umarım bu ilgi sizi rahatsız etmiyordur dedim.
Bu ilgiden rahatsız olmadığını söyledi. Kendisi adına açılan fan sayfalarına mesaj yazmasının mümkün olmadığını ama muntazam olarak takip etmeye çalıştığını bir kez daha tekrar etti. Bütün sevenlerine selamlarını gönderdi. Yalnız doğum gününün kutlanması konusundaki huzursuzluğunu bir kez daha belli ederek, “Doğum günü için değil de başka bir etkinlikte buluşabiliriz yine” dedi. Asıl bizler böylesi bir projeye destek verdiği için teşekkür ettik. Ama o yine gayet gerçekçi ve mütevazi bir şekilde “Sizlerin emekleri sayesinde oldu her şey, bana sadece buraya katılmak düştü” dedi.
Artık seslerinizi duyar gibiyim… “Hani bu doğum gününün pastası?” diye. Evet, ona da sıra geldi elbette. Önce guruplarla resim çektirmeye başladı ama oyuncumuz. Guruplar halinde ve ardından tek tek. Bir, üç, beş… yüzlerce deyip çıkayım işin içinden en iyisi. Her yandan flaşlar patlamaya başladı. Konuşmalarımız sırasında resim ve video çekilmemesi rica edildi. Profesyonel bir ekibin haber için görüntü aldığı bildirildi. Ama Resim faslında artık herkes kamerasını açmıştı. Sonlara doğru bizlerde yaklaştık kalabalığa. Flaşlara gözlerimin verdiği tepki benim için resim çektirme işini çok sevimsiz kılıyor zaten, hele bir de karşınızda onlarca insan varken nereye bakacağımı bilemediğim bir zaman geçirdim sevgili Murat Yıldırım ile yan yana. Sıra toplu resim çektirmeye gelince Lösev yetkilisi Murat Yıldırım’a ve bağış yapan fanlarına teşekkür eden bir konuşma yaptı aramızda ve hep birlikte bir de onunla resim çektirdik. Resim çektirme işlemi biraz hafifler gibi olunca hazırlanmış olan pasta getirildi hepimizin ayakta ve Murat Yıldırım’ın etrafında olduğu ortama. Sırf onun değil sevgili Gönül’ün de doğum günü kutlandı bugün. Resimlerde gördüğünüz ikinci pasta onun. Gönül’ün pastası hayatını adadığı Beşiktaş’ın renklerini ve motiflerini taşıyordu. Murat Yıldırım’ın pastasının üzerindeyse Galatasaraylı bir Batman vardı. Yanında ise arabası ve joker kartı. O sırada artık ben de telefonumu açıp birkaç resim çekmeye çalıştığımdan kaçırmış olabilirim bazı şeyleri. Çekebildiğim görüntülerde Sevgili Murat Yıldırım yanındaki minik sanatçı arkadaşlarına pasta yedirmeye çalışıyor. Görüntüler çok net olamasa bile bayıldım bu güzel karelere.
Oldukça uzun yazdım değil mi… ama buna rağmen bana geri dönen mesajlarınızda “Bir solukta okuduk, bittiğine üzüldük” diyeceğinizi de adım gibi biliyorum. Toplantı sırasında tuttuğum notlardan iz sürerek anlattığım günde kayıt altına almadığım şeyler olabilir mi diye şöyle bir dolandım zihnimdeki görüntülerde… Tabi var ya! Sevgili Eli Mango bunlardan biri. Asi dizisinde Cemal Ağa’nın Madamı… Anjel. Kendisini bir kez daha görebilmekten büyük mutluluk duydum bu gün. Asi çekimleri sırasında kamerasıyla kaydettiği set görüntülerini bizlerle paylaşmıştı. Biz de büyük bir memnuniyetle arşivleyerek Asiseverlerin seyrine açmıştık asi-demir.com’da. Resimlerini bizlerle paylaştığı için ne kadar teşekkür etsek azdır. Kendisinden ayrılmadan evvel gülen yüzünü sabitlediğimiz bir resim ile yürek dolusu selam ve sevgilerini gönderdi tüm Asicilere.
Bu gün tanışmaktan heyecan duyduğum bir isim de vardı konukların arasında. Sevgili Manal Mansur… Yaka kartlarını hazırlarken nasıl sevinmiştim isim listesinde adını görünce. Görsellerini keyifle takip ettiğim bir rumuzla daha tanışmak kısmet olacaktı. Yanına gidip kendimi tanıttığımda ismim hiçbir şey ifade etmedi ona ama rumuzum ‘e.min’ çok şeyi değiştirdi. Kırk yıllık dost gibi sarıldık birbirimize. Bu tanışmalar neden bu kadar önemli, neden bu kadar büyük mutluluklara vesile olabiliyor anlaşılır şey değil. Ama nedenini anlayamamam hissettiklerimi değiştirmiyor. Sıkı sıkı sarılıp birbirimize, resimler çektirdik onunla da. Belki bir daha hiç yan yana duramayacağız böyle ama o kısacık anların kırk yıllık hatırları kalacak bizde.
Sevgili Murat, fanlarının bu projeye gösterdiği ilgiye, toplanan bağışa ve ortaya konan bütün emeklere çok teşekkür ederek toplantıyı bitirdi. İmzaladığı resimleri dağıtılmak üzere bıraktı ve geldiği gibi kendi halinde ayrıldı el sallayarak bizlere.
Onun gidişini hissettim mi? Evet. Bu gün, sadece duyduklarımdan, gördüklerimden ibaret değildi, bunları anlatmak en kolayıydı belki de… ama bende tortusu kalan spiritüel konumu çarpıcıydı benim için en çok. Seneler evvel onunla tanıştığımda susturmayı başaramadığım dilimden dökülenleri, kendisini çok genç bulduğumu, oğullarım gibi oluşunu nasıl bir çırpıda içimden çıkarıverdiysem… yine öyle çıkıvermeyi zorlayan bir şeyler var bu yazı bitmeden önce. “Değişmişsiniz!” diyebilmek isterdim aramızdan ayrılmadan ona. Büyümek, olgunlaşmak gibi sıradanlar ne denk geliyor ne de tarif edebiliyor bu değişikliği. Sanki zihni yeni şeylere açılmış ve algıladıklarının boyutuyla farklılaşmış enerjisi. Özgürlükleri kısıtlayan şeylere karşıyken o, ‘her şey tersiyle kaimdir’i yaşar gibi. Mesleği ve onun getirdikleri ne kadar etkili bu anındaki duruşuna varışında? O neyle ilgilenirse ilgilensin zaten bu yaşında böyle mi olacaktı? Yoksa bizler de mi müsebbibiz bu anından? Sevgilerimize takılıp gelen beklentilerimizle fazlası için ufuk açıyor ya da elinden alıyor muyuz bazı şeylerini? Gözlerinin içine baka baka yalan mı söyledim diye düşündüm çılgın bir an… o kadar da karşılıksız değil mi yoksa sevgimiz… ‘mutlu’ olmasını dilemek dahi ondan bir şey istemek değil mi? Bu bile yer gelir zaman gelir, yük olur mu?
Yine de bütün dileklerini gerçekleştirmesini, sağlıklı, mutlu, sevdikleriyle paylaştığı bir hayatı ona dilemekten kendimi alıkoyamıyorum. Yolun açık olsun Murat Yıldırım. Sevenlerin olarak seninle bir araya gelebilmek ve bir faydaya katkı verebilmek bugünü çok ama çok özel kıldı. Takip eden aktivitelerde, daha fazla ülkeden ziyaretçiyi senin çevrende kenetlenmiş, el ele ve yan yana görmeyi diliyorum.
16 Nisan 2013, İstanbul
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder