10 Eylül 2012 Pazartesi

Büyüsek de limanlara ihtiyacımız var


Büyüsek de insanız. Büyüsek de limanlara ihtiyacımız var. Dertlendirmek için değil. Üzüntülere boğulduğumuz anlarda aklıselim kalabilmek için.

En sakin limandayım şu an. O limanın beyaz köpüklü arı sularında her kızgınlık, öfke, kin, garez yıkanır. Asi sularının döküldüğü bir limandayım. Ters akan bir nehrin beslediği sularda.

Saf sevginin dalgalarıyla yıkanan limandayım.  Güdülegelmiş kızgınlıkların, hünerli simyacılar elinde bakırdan altına dönüşüp, sevgi halini aldığı  harçtan yapılmış limandayım.

Limanın adı ASİ. Güya Asi. O, sevgisizliğe Asi... Kin güdülmesine Asi… Gözyaşı dökülmesine Asi. Üzüntüye boğmaya Asi. Sevgilerin önünde eğilmemeye Asi… Bir şehrin çirkinleştirilmesine Asi... Ama şehri mimari harikası yapmaya  değil. Yeşilsizliğe Asi. Kültür yoksunluğuna yani yemeğin, giysinin, ev döşemesinin, kap kacağın bile aslının, aslında kalmışlığına taraf olduğundan, kültür yozlaşmasına Asi.
Büyüsek de bir sine var hepimizde, bir derin iç. O iç neler içermez ki. Bazen bir dizinin peşine düşer. Diziler dizilir sonra o dizinin peşi sıra.  Eğer dizilerin bir kan grubu olsaydı, tümümüzün kan gurubu 0 RH ASİ olurdu.

Portakal bahçelerinin ferahlığını, çayırlarda meleşen kuzuları sadece bir kez izledim; bir kez daha seyretme imkanım olmadı. Ne indirebilecek vaktim oldu bölümleri ne bir daha seyredebilecek fırsatım oldu.

Nasıl bir,  bir kerelik izlemeyse o bir  kez izleme, koyu kavramlarla sindi kaldı etrafıma.
Hatay ‘ın defne kokulu peyniri defne kokuluydu ; ama aslında Asi kokuyordu. O koku bana arkadaşlarımı tek tek hatırlattı.

Şimdi, görmemiş olsak da, tanışmamış olsak da her biri bir yerde; ayrı iklimde; kimi gündeyken kimi gecede  bunca asisever dost edinmişken onları hatırlamamak, ASİ’yi unutmak anlamında olur sanırım. Asisever tüm arkadaşları en son ne zaman hatırladığımı hatırlayamıyorum; ama defne kokulu peynir yerken eşime “Şimdi asiseverler de burada olsaydı da defne kökü özlü Hatay peyniri yanına dilimlediğim ve üzerine fesleğen yaprakları koyduğum peynir, çilek reçeli, birkaç tür hamur işiyle burada ağırlasaydık ve Kozcuoğlu derler bir çiftliği ivik ivik didiklercesine konuşuyor olsaydık” dedim.

O sırada çıkan rüzgar bilmem bu lafları size de ulaştırdı mı?

Acemi Demirci, Sohbet Köşesi, 24.08.2012

BEGUM


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder