4 Temmuz 2011 Pazartesi

Kuzuların içinde...

Kuzuların içinde bir ASİ’ye.

Kuzuların içinde bir ASİ’ye.
Kimileyin uyur onların böğründe.
Yastığı koyun postudur, yorganı sap saman.
Elbisesinin nakışı da olur ot çöp, saçının tokası da.
Kaderini daha sabun şenliğinde okudu herkes.
Sabunundan altın çıkınca.
Herkes sevindi o altının ASİ’ye’nin sabundan çıkmasına.
Kendisi de.
Altını atan da.

Kuzu kuzu bir kızdı ASİ’ye.
Babasının sağ kolu kızı; annesinin evine lastik çizmeleriyle dalan kızı; dedesinin erkek evlat yerine koyduğu, işlerini kotaran akıllı kızı.
Ailesinin kuzusuydu.
Kurt, içine düşene kadar.

Kuzuyu kurt kapmadı. Kurt kuzunun içine düştü. Sevda olarak.
Olmaz denilen bir sevdanın, ruhunda oldurduklarıyla olgunlaştı.

O sevginin ilk ışıkları, karanlık bir gecede ASİ’ye çiftlikte tek başınayken ağaca asılan bir fenerden ışıdı. Çocukken korktuğunda ışıyan ışık, yetişkinlikteki korkularından uzaklaştırmak için göz kırptı bu kez. Kuzu ASİ’ye, kurt bildiği Demir’den de ailesinden de, sevmekten de korkuyordu zira. Korkunun ecele faydası olmadığını anladığında fenerin ışığı; ay ışığı, gün ışığı olmuştu bile. Gözleri kamaştı ASİ’ye’nin bu ışıkla.
Sevda törpüsünde yontulan öfkeler, ağaç dallarına asıldı lamba lamba.
Işık olup yalnızlık giderdi gecenin koyusunda.

Duygularına asi bir ASİ’ye oldu önceleri; babasının kuzusu, nasını kınalı kuzusu.
Yasaklı yan çiftliğin oğluna yanarken, asi alevler saldı.
Asi Nehri’nin suyu da söndüremedi yangını.
Aslında o da istemedi sönmeyi ya.
Kuzuydu; bir de pervane oldu demir ışıltısında dönen..

Kimselere söyleyemedi içindekileri.
En başta da kendine.
Zor şeydi sevdası.
Hikayesi ta evvellere dayanıyordu.
Hikayesini anlatacak dayanacağı bir omuz bulamadı o yüzden.
Yan çiftlik, eldi, apayrıydı. Hiç sevilir miydi oralardan birileri.
Sevginin hasını, arısını taşırken sevgiyi unutmuşlara da hatırlattı; sevgiyi de arılığı da. Naif duyguları, tertemiz duyguları görmeyi özlemiş bizlere, Hatay ovalarından gözleriyle, gözyaşlarıyla anlattı ASİ’yece bir sevdayı.
Köprülerin üzerinde durdu, suya düştüğü de oldu. Umutsuzluğa da.
Ağladığında ağlattı, sabrettiğinde sevindirdi.
Sabırların en sabırsızca beklenileniydi onun sabrı bizim tarafımızdan.

Asi’ye, Asi nehri gibi aktı.
Ters aktı; ters ters baktı; ters konuştu; kendine ters düştü; aklıyla kalbi tersti bir kere..

Su yatağını bulur derler.
Su olup akan sevdaları yolunu buldu.

Bir Asi nehri olmadı ASİ.
Nehirler hep akar.
O sadece 71 hafta aktı.
Acemi Demirci,Sohbet Köşesi, 29.06.2011

funda...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder