8 Eylül 2011 Perşembe

Başı hep sevdalı...

Kah başında yemeni, kah saçında saman çöpü. Ama başı hep sevdalı.

Bazen çoban, bazen yaban. Ama hep kuzuların içinde bir ana kuzusu. Kuzulara bakar da hem. Veterinerlik onun mesleği. Elinde doğar kuzular. Elinde iyileşir koyunlar. Sürülerle koyunu kurtarır bazen yan çiftlikteki salgından. Uyumadan. Yemeden içmeden. Gıdası salgından çıkmış koyunların neşeli meleşmesi olur. İşte keyif budur.

Gururlu bir babanın kızı. Gurur ona vız gelen bir ağanın torunu. Gurur yıkar; ama yıkılmaz. Yine de gururlar da çiğnenir bir gün. O gün kalp söz dinlemez. Kalp başka atar. Kalp içine gireni dinler. O ki bazen düşman bellenmiştir yan çiftlikçe. Yan çiftlikler birbirine hasımken yan yana gelemeyen yanık yürekler atar kimseler bilmeden orada, birbiri için.

Kanun adamı babanın, kanunsuz işler yapmış dedenin torunudur. Aşkın kanunlarının önünde de boyun eğmiştir. Boyun eğmişlikle diz çöktürmüştür dize gelmez hasımlıklara.

Erkek gibi desem değil tarlalarda ağa dedesi gibi yürürken. Babası gibi toprağa sevgiyle sarılırken. Kız gibi mi desem. En iyisi çiftliğin lastik çizmeli kızı demek onun için gecesini gündüzünü ekinlere adayan.

Eteği en kloşundan. Has deriden kemerinin ucu, tokasından sarkan. Gömleği elde dikme. Hazır giyim bilmez hiç. Terzileri vardır ustasından kaç kuşaktır. İğnesi pek maharetli. Seçtiği kumaşların deseni allı güllü. Yapraklı, dallı. İncecik çiçekli. Yakaları su taşlı, düğmelerin kenarı fırfırlı. En has kız giyimindendir yani. Pantolonu bile o eskilerin etek pantolonlarından. Ata binerken giyilince pek yaraşandan. Ancak o giysinin içindeki kız, erkeklere kök söktüren cinsten.

Ne ışıklı caddelerde gezer ne pahalı vitrinlerde göz gezdirir. Yazın kurak tarlaların tozu içinde dolanır, kışın çamura bulanır. Lastik çizmelidir ayakları. Çiftliklerinin lastik çizmeli kızıdır. Annesinin gözünden sakındığı koltuk takımlarına bulaşır çizmelerinin çamurlar. Çok homurdanır annesi yüzden. Bir elma ısırırken gizliden güler geçer bu söylenmelere. Ertesi gün yeniden çamur dökülür lastik çizmelerinden salonun el dokuması, kök boyası yün halılarına, ortalığa.

Koltuğu duvar üstleridir, bir ıssız köşedeki ağaç altıdır. Nefesi rüzgarda derinleşir. Ovasız yerlerde nefessiz kalır. Arkadaşı da yoktur kız kardeşinden başka. Hiç arkadaşı yoktur hem. Bir küçük oğlanı, Hasan'ı saymazsak. Dünyası; tarlası. Bir de sonradan sonraya sevdası. Böyle akar onun hayatı Asi nehri boyunda.

Taş duvarlarda oturur taş köprüler üzerinde ağlar. Taşlaşmış yüreklere dokunmak ister. Taşları yumuşatmak ister. Hani o kuzularının tüyleri gibi. Yumuşacık yapmak ister keskin, bıçak gibi keskin hisleri.

Alır başını gider ara ara dere tepe. Aklına esince. Estirince. Ne anası babasına ne sevdalısına halini anlatamadığında. Hatta kendi de kendini anlamadığında. Dağlara, deniz kıyılarına. Saklı köşesine gider. Uzanıp giden ufka bakar. Elleri dizlerinin üzerinde kavuşmuş, gizli yerinin tek ağacının altında çömelip kalır. Ta ki o demir ses, ipek bir seslenişle ismini söyleyene dek.

Şelalelerin, tarlaların, çiftliklerin, portakal bahçelerinin güzelliğini bilir. İstanbul'u bilmese de. Kır çiçeklerinden desenlenmiş fistanlar giyer. Lameler, ruganlar, tuvaletler giymese de. Bir de bir altın lira takınır. Şenlikten bulma. Sabundan çıkma. O altın ki kimin sabunundaysa onu bulan evlenir kısa zamanda. Altını koyanla hatta.

Kır tarzının, çiftlik evlerinin klasik odalarındandır odası. Pirinç başlıdır karyolası. Danteller durur orada burada. Sehpalarda. Çeyizi ceviz sandıklarda saklanır. Bakır kap kacağından, el dokuması halısından. Kiliminden, etamin işlemeli, rahibe işi örtülerinden yemek takımlarından. Çeyizin hasındandır çeyizi.

Traktöre de biner ata da. Atı onun arkadaşıdır, traktör kader birliği ettiğidir. Tarla da sular üstü başı yaş olana dek, yağmur altında da ıslanır. Bir de yağmur altında bir ata binişi vardır. Sevdalısıyla karşılıklı yavaşça döne döne. Kuğu dansı yaparcasına. O ıslanma, o sırılsıklam ıslanma sadece yağmurdan mıydı acaba?

O ne delifişek. Ne asi. ASİ'ye. Kısa yoldan çağırıyorlar onu ASİ diye.

Acemi Demirci, Sohbet Köşesi, 03.09.2011

ysn

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder