2 Kasım 2011 Çarşamba

Ezber bozan...

Asi'nin bizim yaşamımıza girişinin yıl dönümü… ne var bu dizi de… hala izliyorum/izliyoruz

farklılığı bence aşk-meşk işlerinin çok ötesinde...
gerçeklik... ya da gerçeğe çok yakınlık var...
tanık olduğum her şeyi bire bir kendi yaşamımla özdeşleştirmem... genel kişilik yapıma pek uymaz...
ama Asi ezber bozdu...
kendi adıma... benim ruh kırıklarım var...
Asi ve İhsan arasındaki baba-kız ilişkisinde...
bir babanın ailesi için çırpınışında...
salt... AsiDemir konuşulmamalı-yazılmamalı diye güzel görüşler var önceki sayfalarda çok doğru bir saptama...

benim de aklımda olanlar var...

baba-evlat yönünden gidersek...

Cemal Ağa'nın Neriman'ı koruyup kollaması...

Asi kadar Defne'nin de babası söz konusu olduğunda... o kırılgan görünümüne tezat biçimde dedesine karşı duruşunu da irdelemek gerek...

baba olarak Ökkeş'inde kulaklarını çınlatmadan olmaz...
Aslan'ın bir sözü yüreğimi dağlar... "bir günden bir güne bana ‘oğlum’ dedi mi? ki"
sonrasının yanıt anahtarı gibi bu sözler...
Ökkeş... bir yandan Yusuf Ağa’nın kıyıcılığına ortak olmak istemez...
bir yandan da Fatma'sının kucağının boş kalmasına... gönlü razı gelmez...
Aslan'ı... Asi sularına bırakmak yerine... ana kucağına teslim eder...
Fatma'nın aksine... belli ki... o uzun boylu sinirli çocuğu büyütürken... sevgisinden kısıp... emeğinden çok vermiş...
belki gerçeğin taşıması zor ağırlığını bildiğinden... özünde iyi bir adam... toprağın da ... insanın da dilinden anlayan bir adam Ökkeş...

İhsan ve Cemal aAa... evlatlarını koruyup kollama derdinde...
Demir ve Zafer... tam tersi... onların yaşamlarında baba figürü çok daha farklı... aslında her ikisi de çocuk yaşlarda yoksun kalmışlar babadan...
ve her ikisinin babası birbirine can düşmanı edilmişler... canları pahasına... babaları onları değil... zamanı gelince onlar babalarına sahip çıkma durumunda kaldılar...

Kerim de Leyla'da dertli... hem anadan yana... hem babadan yana... bir arada aile olmayı beceremeyen yetişkin insanların çocukları olarak... adları ver kendileri yok yaşamlarında...

Sütçü Ali... galiba diğerlerine oranla daha şanslı... ama o şansını kötüye kullanmakta kararlı çıktı...
bu güzelim şiirin ilk iki dizesiyle tarif etmişti babasını... onu gururlandırmak için doğduğu topraklara yatırım yapmaya gelmişti...

Yalnız insan merdivendir
Hiçbir yere ulaşmayan
Sürülür yabancı diye
Dayandığı kapılardan

Yalnız insan deli rüzgar
Ne zevk alır ne haz verir
Dokunduğu küldür uçar
Sunduğu tozdur silinir

Yalnız insan yok ki yüzü
Yağmur çarpan bir camekan
Ve gözünden sızan yaşlar
Bir parçadır manzaradan

Yalnız insan kayıp mektup
Adresi mi yanlış nedir
Sevgiler der fırlatılır
Kim bilir kim tarafından
Yazar : ARAGON


yatırım dışında her şey yaptı... daha doğrusu yaptırıldı...
bu defa benim kulaklarını çınlatacağım yazıcı ekibi tarafından...
her biri ayrı ayrı oya gibi işlenecek konuları... karekterleri varken... onları... eline silah vererek bölümlere dahil ettiler...
işin kolaycılığına kaçıp...
dizinin tadını kaçırtmaktan öte gitmedi o bölümler...
yazdım gönderdim ama baktım ki... içime sinmeyen bir şey var... haksızlık yapmışım... kime mi... Melek ve Demir'i evladı gibi gören onları ve Süheyla'yı o zor günlerinde koruyup kollayan Mahmut enişteye...

*naile*, Sohbet Köşesi, 26 Ekim 2011


snm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder