30 Mayıs 2011 Pazartesi

Monte Carlo TV Festival VIP 2011 list

Festivalin Katılımcılar Listesinde yer alan Asi ekibi...

ASI

BUYUKUSTUN Tuba
GIRITLIOGLU Ilgaz
MERCAN Cevdet
ONES Nilgun
YILDIRIM Murat





http://www.tvfestival.com/content/Talent-list/talent_listUK.php?trk=ved

28 Mayıs 2011 Cumartesi

Duy sesimizi...

Eyüboğlu, A 2011, alice, Milliyet Televizyon, Mayıs, sayı:294, s.3



http://www.yazaroku.com/fyasam-magazin/ali-eyuboglu/28-05-2011/dizi-izleyicisi-nasil-degisti/348854/.aspx

27 Mayıs 2011 Cuma

Asi olduk isyan bile etmeden

İsyansız asileriz biz.
Ne korsan gemilerinde paylaşamadığımız hazine için kaptanlara başkaldırdık ne de bir şeyleri yıkıp yakmaya heveslendik asi olmak için.
Sadece bir dizi izledik.
Sadece 71 hafta süren bir dizi.
O kadar.
Asi oluverdik hemencecik sonrasında.
Hem de isyan çıkarmadan. Denizin ortasında değil. Yağmur damlasının kimileyin dualarla beklendiği tarlalara bezenmiş Hatay ovalarında asi olduk biz.

Bu asilik öyle bildik asiliklere benzemez.
Asi dizisinin asileri, yakmaz ama yanar.
Vurgunu olunan tüm kavramların, masmavi gökyüzü altında uzanan yemyeşil tarlaların üzerinde yaşanan sımsıcak bir sevginin ateşiyle sadece sevdalılar değil diziye sevdalılar da yanar. Yananlardan bir nehir olduk.

O nehrin adı Asi’ydi.
Asi olduk biz de Asiye ile.
Aktık asi asi, Asiye ile.
Düz akmakmış, ters akmakmış demedik, aktık. 71 hafta boyunca düz aktık. 72. haftadan beri ters akıyoruz.

İçin için sevdiğimiz ama sesli sesli hiç söylemediğimiz belki sevdiğimizi bile farkında olmadıklarımızı yakaladığımız az rastlanır bir diziyle tarlalarda gezinirdik Asi dizisi ile. Şimdi bu sayfalarda geziyoruz. Tarlalarda ektiğimizi şimdi bu sayfalardan biçiyoruz.

En görkemli yapılarda ağırlandık. Teknolojiden uzak, elektrik düğmeleri yetmiş yıl öncekinden, duvarları taştan, damı kırmızı kiremitten, bazen dış duvarlarının sıvaları dökülmüş, bazen koltuklara, masalara el işi örtüler serpiştirilmiş, avlulu, rüzgarlı, teraslı taştan ama yürekleri pamuktan bir ailenin sohbetlerine kulak verdik. Kız kardeşlerin odalara kapanıp gizli dertleşmelerinin saklı anlarına girdik. Orada asisever olduk.
Bir diziye can verdik. Dizi bile unuttuğunu dizi olmaklığını. Diziyi diri yaptık.
Dipdiri bir dizi oldu Asi.
Hala taptaze, hala esintisi kulağımızda çınlıyor. Hala kuraklık sonrası tarlalara düşen ilk yağmur damlalarının toprağa düşüşü, toprağın buğulanışı, damlayla toprağın buluşmasının kokusu burnumuza burcu burcu değerken gözümüzün önünde yağız atlar geziniyor Samandağı sahillerinde. Kuytu bir saklanma köşesi beliriveriyor gözlerimizin önünde. Issız kalmış bir tepedeki ağacın altındaki yosun tutmuş taşın üzerine oturmuş, kollarını dizlerinde kavuşturmuş buğulu bakışları aşağıdaki Hatay Ovası’nda gezinirken aslında gözleri bambaşka bir hayalin peşinde olan bir kızın hemen yanı başında o hayalin belirmesini biz de bekliyoruz haftalarca. Belki o lastik çizmeli çağdaş Scarlett O’Hara’dan da çok. Orada biz onlardan olduk onları bizden ettik.
Sonra bu da yetmedi. Bir dizi ile bir dizi değişiklik oldu hayatımızda.
Öyle canlıymışcasına gördük, öyle benimsedik ki dizimizi bir sonraki haftaların olacaklarını merakla beklemek yerine bunları haber veren sitelerin kapılarını çaldık.
Kapıyı açan çoktu.
Bir müddet sonra biz de açanlardan olduk yeni çalanlara.

İşte oradan buraya aktık. Asi Nehri hep akar.
Biz de akıyoruz Asi sularına kapılmış halde.
Acemi Demirci, 27.05.2011

26 Mayıs 2011 Perşembe

Asi...

ASİ’ye her gün başka gözle bakıyorum…Her gün yeni şeyler keşfediyorum…Uzun süredir izleyemiyorum… Daha doğrusu izledikçe hisleniyorum… Onun için izlemeye ara verdim…Bu dizi ailemle o kadar çok özdeşlemeye başladı ki…Umarım sonumuz da dizinin sonu gibi güzel olur… Hastahanede olduğum sürece Demir’in hastanede olduğu kısımları hep hatırladım… Demir ve Asi için, kızı için, sevdikleri için ne zor günlerdi… Bizim için de öyleydi… Sımsıkı sarmak istediğin sevdiğinin sağlığı için uzak kalmak ne zordu… Ya da onun sevdiklerine dokunamayışı ne zor… Kapılarda beklemek ne zordu…O dönem Asi çok eleştirilmişti… Ne kadar soğukkanlı davranıyor denmişti… Yaşayınca anladım… İçinde fırtınalar koparken rol yapmak herhalde yaşamdaki en zor rol… Eminim ki Asi’de kıyıda köşede bizler gibi gözyaşı dökmüştür… Asi doktora çok soru sormamıştı… Neden detaylı öğrenmiyor demiştim… Gerçekten soramıyorsun… Duyacaklarından korkuyorsun…

Sevgili minikkulak’ın deyimiyle Asi bir dizimiydi… Değilmiş… Tam da yaşamın ortasından bir kesit… Bir aşkın ötesinde bir yaşam öyküsüydü… Masal diyemiyorum… Çünkü masallar hayalidir,gerçek değildir… Asi o kadar gerçek ki… Nedense son zamanlar Asi beni kederlendiriyor…

CEYHAN, 26 Mayıs 2011

20 Mayıs 2011 Cuma

Çizmeli Kedi

Çocukluğumun Çizmeli Kedi'sinden Yetişkinliğimin Lastik Çizmeli Kızı'na Masallarım

Benim çocukluk masallarında çizmeli kedi vardı.

Erişkinlik masalımda da lastik çizmeli kız.


Lastik çizmeli kız çiçekli basmalar, pazenler giyer dolanırdı mısır tarlasında, kırda, ağılda, koyun sürüsünün içinde.

Hastalanan sürünün başında uyur, saçı, üstü başı toza samana bulanırdı.


Hatay’ın bereketli ovalarındaki tarlalarda uyuduğu da olurdu, yastığı kır çiçeklerinden .

İlk sevdası tarlalardı onun.

Topraktı yani.

Sonradan başka sevdalar da öğrendi.

Demirden bir sevda.

Toprağın yanında demiri de sevdi. Demir zaten toprakta bulunmaz mı? Demir, topraksız olur mu?

Lastik çimeli kız öyle sevdi ki sevgisi demiri eritti, nefreti sevgiye dönüştürdü.


Sevginin, sevdanın göze gelen kır çiçeğiydi onlarınki. Ne İstanbul’un yalılarında ne sahillerin gece ışıklarıyla süslü lüks otellerinde filizlendi. Hatay’da bir tarla kenarında, tozlu bir kır yolunda, atların terkisinde büyüyen bir sevdaydı.

Tozlu bir yolda başladı öyküleri.Toza dumana bürüdü etrafı ama tozlanmadı.

Üstü kabuk bağladı kimileyin ama kabuk hep kavladı, kan kırmızı bir sevda kabuğun altında işledikçe işledi.

Bizim gözümüz gördü bunları, içimize işledi tozlar da, toza dumana katan sevgiler de.

İşlemek sırası bizde şimdi.

Asi dizimizi, sadece 71 hafta süren, Cuma günleri akşam saat 20:00-22:00 arası o tek tek damlaların su birikintisine düşercesine notalaştığı müziğiyle evimizin kapısını çalan dizimizi, geç bulup çabuk kaybettiğimiz masalımızı şimdi biz işliyoruz.

Büyükler de masalları sever.

İnanmayanlar bize baksın.
Acemidemirci, 18.05.2011

19 Mayıs 2011 Perşembe

Asi'ye ilgi...

Bakanlık dizileri desteklesin

Kültür ve Turizm Bakanlığı sinema sektörünü desteklemek adına, uygun gördüğü filmlerini finansal anlamda katkıda bulunuyor. Pek çok sinema filminin jeneriğinde 'T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın katkılarıyla çekilmiştir' ibaresini görüyoruz.
Pek çok yapımcı ve yönetmenin hayallerini gerçekleştirmeye yarayan, sinemamıza ivme kazandıran, uluslararası festivallerde ödüller kazanmamaya ön ayak olan bu uygulama, bazı sinemacılar tarafından eleştirilse de bana göre çok faydalı bir devlet sübvansiyonu.
Bu yıl Cannes'daki televizyon fuarına katılanlar, organizasyonu Türkiye'nin ayakta tuttuğunu söylediler. Türk dizileri ve programları, pazarı hareketlendirmiş. Pek çok Türk yapımcı, düzenlediği özel lansman geceleriyle hem Ortadoğu hem de Avrupa televizyonlarının ilgisini çekmiş, satış gerçekleştirmiş.
Düne kadar sadece mal satılan bir pazar olarak görülen Türkiye'nin televizyon sektöründe 'ihraç eden ülke' konumuna geldiğini görmek çok sevindirici. Özellikle Balkanlar ve Ortadoğu, Türk dizi ve programlarının bir numaralı müşterileri. Bulgaristan'a, Romanya'ya, Yunanistan'a giden işadamlarımıza, yabancı şirket yöneticileri ciddi toplantılar sırasında "Filanca dizinin sonunda ne olacak, lütfen söyleyin" diyorlamış...
Son olarak Asi dizisinin çok önemli bir festivalden 'en iyi soap opera' dalında (Bizim Brezilya dizileri diye adlandırdığımız kategori) ikincilik ödülüyle dönmesi de bu ilginin en büyük göstergesi.
Özelikle MBC yayın portalında gösterilen Türk dizileri, Ortadoğu ülkelerinde büyük bir ilgiyle izleniyor. Balkanlar'ın yanı sıra Türki Cumhuriyetler de dizilerimize büyük talep gösteriyorlar. bu dizilerin başrol oyuncuları, Ortadoğu, Balkanlar ve Türki Cumhuriyetler'de en büyük reklam kampanyalarında rol alıyorlar. Pek çok Ortadoğulu turist, sırf dizilerin çekildiği mekanları görmek için İstanbul'a akın ediyor.
Durum böyle olunca, dizilerimizin ve diğer televizyon programlarımızın Türkiye'nin tanıtımında giderek daha aktif bir rol üstlendiklerini söylemek mümkün. Bu durumda Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın sinema sektörüne yaptığı finans yardımını, televizyon sektörüne de uygulaması çok yerinde olacak. Yakında, jeneriğinde "T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın katkılarıyla hazırlanmıştır" ibaresi yer alan diziler görürseniz şaşırmayın

http://www.sabah.com.tr/Gunaydin/Yazarlar/aytug/2011/05/08/bakanlik-dizileri-desteklesin

Yüksel Aytuğ 8 mayıs 2011,

18 Mayıs 2011 Çarşamba

Asi Nehri tersine akar...

Eskiler bilirlerdi ki Asi Nehri ters akar.
Hiç yalan söylediği var mıdır eskilerin?
Onlar ne söylerlerse doğru çıkmaz mı?
Biz de belli bir yaşa gelince anlamaz mıyız onların doru mu doğru söylediklerini.
Ve tutturmaz mıyız bir şarkı;
“Annemi daha iyi anlıyorum” diye dizelenmiş.
“Bir dizi izledik hayatımızda bir dizi değişiklik oldu” diye yazmıştım evvelce. Artık silinmiş, yitmiş , kapanmış sayfalarda, sitelerde.
O dizi, bizim dizimiz Asi’ydi elbette.
Asi Nehri gibiydi adı.
Adını Asi Nehri’nden alan Asi dizisinin izleyicileri de birer Asi Nehri.
Dizilerin bitmesiyle orda yakalanmış içtenliklerin, soylu sevgilerin, kültürel verilerin, tarımın canlı olarak seyrinin, aile dayanışmasının içimize kök salmış sevgisinin bitmeyeceğini, bitmek ne kelime belli bir olgunluğa ererek dallanıp budaklanacağını göstermiş, hep de gösterecek kadim izleyicileriz.
Bir dizi biterse geride yeni yapılan onlarcası var demesini bilemeyenleriz.
Asi dizisinin asi nehriyiz biz.
Bitmişlikten bitmemişliğe, başlangıca, başlangıçlara akıyoruz.
Hala burnumuza eskimiş koca çiftliklerin köhnememiş taş evlerinin büyük mutfaklarında pişen Hatay yemeklerinin kokusu geliyor.
Hala çiftliğin önünde uzanıp giden palmiyeli yolun gölgesi aklımıza düşünce, içimize de bir serinlik düşüyor.
Ayak izleri çoktan silindi gitti çiftliğimizin kızlarının.
Asi’nin, zarif ve kırılgan Defne’nin, Aslan’ın, diğerlerinin.
Ama bizim yüreklerimizdeki ayak izleri silinmiyor.
İz düşümleri işte bu satırlara kelime olup düşüyor.
Acemi Demirci, 18.05.2011




Leona'dan alıntı...

14 Mayıs 2011 Cumartesi

Demir & Murat

Demir'i Murat Yıldırım'ın ellerinde görmek de kısmet olacakmış...

Murat Yıldırım...

Sevgili GÖNÜLCE’nin önderliğinde Televizyondizisi.com bir aktivite organize etti. 13 Mayıs’da doğan Murat Yıldırım için bir kutlama düşünüldü. Gerek yurtiçinden gerek yurtdışından forum ve sitelerden kendisi için gönderilen çalışmaları oyuncuya iletmek ve sevenleriyle bir noktada buluşturmak amaçlandı. Murat Bey’in yoğunluğundan dolayı bu aktivite gününde yapılamadı ama sonunda beklemeye değer bir buluşma gerçekleşti. Bu aktiviteye www.asi-demir.com olarak bizde hediyemizle, sorularımızla ve ricamızla… seve seve katıldık.

Sitemizdeki Murat Yıldırım profili başlığında kullanılmak üzere usayken’in hazırlamış olduğu resmini imzalamasını rica ettik. Sağ olsun kırmamış ve imzalamış… çok teşekkür ediyoruz.

13 Nisan 2011 doğum günü anısına hazırlanmış, e.min yorumlarda ‘Murat Yıldırım’ adı geçen 13 pasaj ve görseline 13 ayraçlık koleksiyonu içeren bir andacı da sevgili GÖNÜLCE’den kendisine bizim adımıza vermesini rica ettik. Bu buluşma için özel olarak hazırlanmış bütün çalışmaları olduğu gibi bizim emeğimizi de ilgiyle incelediğini görmekten mutlu olduk.


Buluşmaya katılan sevgili Simge’den ise Murat Yıldırım’a sormasını rica ettiğimiz sorularımız oldu. Oyuncumuzun öğrenmek istediklerimize yanıtları…
“…Murat Bey'le sohbetimize ilk olarak kendisine yöneltilen ve Sevgili Mine Ablam'ın bana göndermiş olduğu 3 soru ile başladık...
Birincisi herkesin merak ettiği bir soru... 13 Nisan'da doğan Murat Bey'in saat kaçta dünyaya geldiği. Bu soruyu soran arkadaşlarımızın özellikle Orta Doğu’da ki fanları olduğunu da belirttim. Böyle bir soru karsısında şaşırarak gülümsedi önce. Sonraysa sevenlerinin sevgisini yürekten hisseden bir eda ile sabah 6:00 olduğunu dile getirdi.
Ardından kendisi adına açılmış olan resmi fan sitesinden bahsettim. Orada "Murat Yıldırım'dan mesajlar" adlı bir bölüm olduğunu ama ne yazık ki ilgiden yoksun bir şekilde sitenin varlığını sürdürdüğünü ve neden böyle olduğunu sordum. Kendisi bu konuda haklı olduğumuzu ve yoğunluğundan ötürü yeteri kadar ilgilenemediğini söyledi. Ama dikkate alıp profesyonel bir destek ile bu konuda elinden geleni yapacağını da sözlerine ekledi.
… …
… Asi hakkında da sohbet ettiğimiz Murat Bey bu projenin kendisi için çok önemli olduğunu içten bir ifade ile dile getirdi. Hatta dizi de severek oynadığını ve her zaman da ayrıcalıklı bir yanı olacağını da ekledi. Asi'nin geniş kitlelerce seyredilip beğenilmesinden dolayı hissettiği mutluluğu bizlerle paylaştı. Özellikle 51.'si yapılan Monte Carlo TV festivalinde Asi dizisinin ilk üç eserlik listeye girmesinden çok büyük onur duyduğunu, bu haberi eşi Burçin Hanım’la birlikte Mesut Yar'ın yazısından öğrendiklerini ancak basının bu önemli habere yeteri kadar yer vermediğini söyledi. Eğer ödül töreni için çağrılırsa seve seve katılacağını fakat düşüncelerine göre katılımın yapımcı tarafından olma ihtimalinin daha yüksek olduğunu ifade etti…” Simge -15 Mayıs 2011
Bu günün bütün detaylarına ve zengin görsellerine http://www.televizyondizisi.com/forum/index.php/topic,79.3360.html adresinden ulaşabilirsiniz.


"Zordur sevdiginiz insanları kaleme almak..."
Sevgili Simge, gerçekten zordur sevdiğin insanları kaleme almak ama sen bunu başarıyla yapmışsın... çok teşekkür ediyoruz içtenlikle bizimle paylaştığın yazın için.

Murat Yıldırım'ın Resmi web sitesine ve fanclubına daha yakın ilgi göstereceğini, kariyerini destekleyecek, bize kendisiyle ilgili bilgileri birinci elden ve en doğru şekilde verecek olan bu araçları daha etkin kullanacağını duymak sevindirici. Oyuncularımızın da son derece rahatsız olduğu ama engellenemez bir şekilde haber haline geliveren gerçek dışı söylentilere son vermenin bu kaynakları aktif olarak kullanmasıyla çok büyük ölçüde sonlanacağına inanıyorum.

Her ne kadar burçların insanlar üzerindeki etkilerine ihtiyatla yaklaşsa dahi, şahsen tipik bir Koç burcu olduğunu, yaşamsal haritasının bu burcun özelliklerini taşıdığını gözlemlediğim sevgili Murat Yıldırım'ın
doğum saati için de teşekkür ederiz. Gerçekten yabancı takipçileri kadar bizlerde bunu merak ediyorduk.

Monte Carlo TV film festivali konusundaki görüşleri, davet edilmesi halinde katılacağını bildirmesi de çok sevindirici. Sansasyon peşinde olan basına karşı, ne kadar şanslıyız ki, oyuncular ve yer aldığı projeleri takip eden siteler var ve bu konudaki fikirleri kendilerine sorulup cevap alınabiliyor. Hiç değilse bu yolla düşüncelerini kamuoyuyla ve takipçileriyle paylaşabiliyorlar. Elbette dileğimiz diğer oyuncularımızın ve yapımcı firmanın da bu konuda görüşlerine ulaşabilmek.

Sevgili Gönül’e, Simge’ye, Volkan’a ve İlhan Hanım’a, bu keyifli projeyi hayata geçirdikleri ve bizlere alabildiğince zengin bir şekilde aktardıkları için tekrar teşekkür ederim.

e.min / televizyondizisi, Murat Yıldırım başlığı, 13.05.2011



Murat Yıldırım’ın resmi fan club’ını bilmeyenleriniz olabileceğini düşünerek linkini alıntılamak isityoruz;
Bugüne emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz.

'Asi' damga...


Dünyaya 'Asi' damga vurdu

"Asi" dizisi, "Güzel ve Çirkin"den sonra dünyada en çok izlenen ikinci dizi oldu.

ntvmsnbc

Güncelleme: 09:28 TSİ 03 Mayıs. 2011 Salı

İSTANBUL - Eurodata dünya televizyonlarında en çok izlenen diziler hangileri olduğu hakkında bilgi veren, verileri televizyon sektöründe kabul gören bir kuruluş. Uluslararası Monte Carlo Televizyon Festivali'nde verilen ödüller Eurodata verilerine dayanılarak sahiplerini buluyor.

Festivalde bu yıl ilk defa dünyada insanların en çok izlediği diziler ile ilgili TV dizileri, komedi dizileri ve pembe diziler olarak üç dalda kategori yapıldı.

Tuba Büyüküstün ve Murat Yıldırım'ın başrol oynadığı Asi, Brezilya dizileri kategorisi olarak bilinen pembe dizi dalında ikincilik aldı.

Asi, Güzel ve Çirkin'in ardından dünyada en çok izlenen ikinci dizi oldu. Bu seçim 3 milyar televizyon izleyicisinin 67 ülkede izlediği 15 dizi arasından yapıldı.

Uluslararası Monte Carlo Televizyon Festivali ödülleri 10 Haziran'da Monaco'da yapılacak törenle sahiplerine verilecek.

http://www.ntvmsnbc.com/id/25209144/#storyContinued

Üç yıl sonra...


Bittikten üç yıl sonra ödül alan dizi!

Asi (Kanal D) izleyicileri uyuyan bir örgüt hücresi gibiler vallahi. Aşk ve Ceza’da eksen ne zaman kaysa devreye giriyorlar. Murat Yıldırım dokunulmazları çünkü... Eh Tuba Büyüküstün için de farklı değil durum. Gönülçelen isimli dizide Cansel Elçin ile arasına kara kedi girse; “Asi’deki aşkın tadı yok bu dizide” diye hayıflanıyorlar... Hakikaten yakın geçmişe imzasını atan bir aşkın sembolüydü Asi dizisi. Onun kadar güçlüsü hâlâ yapılamadı desek yeridir. Belki de bu yüzden, finalinin üstünden neredeyse 3 yıl geçmesine rağmen dünyanın en iyi pembe dizilerinden biri seçildi... Rengini kaybetmemiş bir hikaye anlatmış hakikaten de Asi. Değeri bizde bilinmese de eloğlu 20 yıl süren dizilerle yarıştırıp dereceye sokuyor diziyi. İlginç değil mi?

Mesut Yar -5 Mayıs 2011

/http://www.posta.com.tr/magazin/tele-magazin/YazarHaberDetay/Kanser_hastalari_isyan_ediyor_.htm?ArticleID=71565

Esen bir rüzgar...

Asi sayfalarından esen bir rüzgarın selam geçişiyle merhabalar, Asi sayfalarında da yazmıştım ben Asi dizisini o çiftlik, kır, bozulmamış dostluk ilişkileri, aile bağları erdemli, kirletilmemiş bir sevgi ki kimileyin Asi Nehri gibi tersine akmıştı, için çok sevdim. Sadece Asi ve Demir’i oynayan oyunculardan oluşmadı bu dizi benim gözümde. Ama o oyuncular kadar da o rollere gidecek kimseleri bulamazlardı zaten.

Ne daha önce öylesini seyrettiğim ne de sonrasında rastlamadığım, içe işleyen, can evinden yakalayan, oyundaki duygunun dizi dışına çıkıp duyumsandığı Asi dizisini tüm oyuncularıyla, sevdim sadece Asi ve Demir için değil. Coğrafyasıyla, dekoruyla her şeyiyle “Harika” dedim. Hele hele gözlerimiz o muhteşem çiftliklerin, konakların, yüksek duvarlar ardına gizlenmiş Antakya evlerinin mimari detaylarında gezindikten, görsel şölenin en olağanüstülüklerini doya doya seyrettikten sonra bugün burada bitmiş bu dizinin bitmemiş tutkusunu hep taşıyacaklardan biri oldum.

İnce dökümlü kumaşlardan tiril tiril, çiçekli desenli elbiseler giymiş çiftlik kızları ve kadınlarını seyrederken, pantolona bürünmüş, iş hayatı içinde hatta üniforma bile giyen, üniformayı resmi olarak giymese bile kendimizce bir tür üniformalar uydurduğumuz gerçek hayatlarımıza bize bir kadının aslında öteden beri hep alışılmış ve yakınlarda terk edilmiş giyim tarzını hatırladık. Sadece hatırlamadık aslında böyle giysileri nasıl da severmişiz, nasıl da özlemişiz onları da fark ettik.

Asi ile aslında yitirdiklerimizi, yitirmekte olduklarımızı da anımsamıştık. Yani diyorum ki doğayı, kibrit kutusu bloklar arasında yaşarken göremediğimiz mimariyi, mimari incelikleri, taş işçiliğini, avlulu evleri, gelenekleri, bağ bahçe içinde yaşayıp ceviz ağacı altında, huş ağacı altında, akçaağaç altında, ıhlamur altında oturup serinlemeyi; rüzgar ağaç ardan süzülüp yüzümüzü okşarken biz de ruhları okşayıcı sözlerle sohbet etmeyi artık yaşayamadığımızdan olacak unutmuşuz. İşte bunları unuttuğumuza çok içerledik.

Asi’nin hazır giyime alışmış bizlere, terzide diktirilen, kumaşı giyen tarafından beğenilip seçilen giysileri içindeki kadınlar daha anaç, daha bir başkaydı. İnsanı daha insanca ve kendi doğasında gösteriyordu bu bol, dökümlü, efil efil esintide etekleri oynaşan çekçek desenli, yakası su taşlı giysiler. Neredeyse çoğu birbirine benzeyen kumaş ve desenlerden dikilmiş hazır giysiler içinde de elbette bizler kesinlikle insan gibi duruyoruz ancak insani sıcaklığı o ev dokunuşunu, kadının kadınca doğasını, o kır çiçek, çayır çimen, dağ bayır görüp, onların içinde dolanmış olmanın; itirafı anlamına gelen çiçekli, dökümlü giysilerden biraz da moda akımları yüzünden uzağız şimdi. Şimdi çoklukla geometrik desenler, ekoseler, çizgili desenler seçiliyor giysilerde. Nasıl böylesi seçilmesin ki uzun bloklara, uzayıp giden yollara bakarak yaşarken. Oysa kırda, bayırda, alim düğmeleri, gelincikler, papatyalar, turp tepeleri, kantaron çiçekleri, çiğdemler, yabani zambaklar arasında gezerken insanlar giysilerinde ara sıra geometrik desenleri seçse de daha çok çiçekli, yapraklı, allı güllü desenler seçecektir.

O nefis taş işçiliğin alabildiğine işlendiği muhteşem ama bir o kadar da sade Kozcuoğlu çiftlik evinin teras sefaları unutulabilir mi? Rüzgarın terasın köşelerinde gezerken terasta alabildiğine uzanan yemyeşil tarlalarını seyreden ev halkını serinletmesine Hatay güneşi altında terasta içilen çaylar da yardımcı olmuyor muydu? Geceleri çiftlik duvarına oturup dertleşen Aslan da dahil dördü kız beş kardeşin konuşmaları bugünün kardeşsiz tek çocuklarının ütopyası olacak cinstendi.

Yağız atla gezintiler, esintili sahil buluşmaları, rüzgarda eğilen yemyeşil maydanoz tarlaları, Hatay yemekleri, Hatay’ın dar sokakları, eskimiş ama eskidikçe güzelleşmiş taş evleriyle çok sevmiştim Asi’nin yaşandığı mekanları. Hepimiz çok sevmiştik iyi biliyorum. O noktada da buluştuk zaten.

Biz bunları tekrar Asi ile yakaladık. Çok da sıkı tuttuk tutmasına ama sadece bizim sıkı tutmamız yetmedi.

Asi’yi oynayan Tuba Büyüküstün’ü de sevdik ama ben en çok Asi’yi, o karakteri sevdim. Elbette Tuba Büyüküstün'ün asice dökülen saçları, kalın kaşlarıyla yüzüne düşen doğallık onu çok kolay benimsememize fırsat verdi. Güney’in zengin ve okumuş çiftlik ağasının torunu hem de kızı daha İstanbul'u görmemişti. Onun bu anları açık yüreklilikle söyleme içtenliğini ama bazen yersiz bulsak da gururunu sevmişti. Asi böyleydi iste. Tuba Büyüküstün Asi’ye benzer mi benzemez mi ilgilenmedik. Biz Asimizi sevdik. Asi dizisini tümden sevdik.

Has deriden çapraz takılan çantalar, gönden çizmeler, diz altında biten bol etek pantolonlarla çağdaş Scarlett O ‘Hara olarak tanımladı ben Asi’yi Asi forumlarda. Rüzgar Gibi Geçti bir kitap adıydı evvelce benim için sadece. Scarlett O’Hara, yedi yüz sayfalık bir romanın kahramanıydı. O romanın filmi diğer filmlerin en az iki katıydı. Üç saatlik bir filmdi ve hiç bir televizyon kanalı o filmi tek kerede gösteremedi. İki bölüm halinde iki seferde gösterdiler. Bizim çağdaş Scarlett O’Hara’lı dizimizden biz böyle bir sürüp gidiş beklesek de bizim dizimiz gerçekten rüzgar gibi geçti. Gördük.

Bizim Asi dizisi bitti.

Dizideki Asimiz el oldu gitti.

O artık Hasret sonra başka biri olacak.

Benim hep çağdaş Scarlett O’Hara olarak tanımladığım Asi öyle bir rüzgar hızıyla geçse de biz geçmiyoruz o hızla. O hızla hala Asi sayfalarında esiyoruz.

Acemi Demirci 13 Mayıs 2011

6 Mayıs 2011 Cuma

Ayırımı zaman yapacak...

Sevgili Dostlar,

Sanırım Asi’ye verilen değere, yeniden bizi üzdüğü günlere geri döndük, adının Monte Carlo TV Film Festivalinde geçmesiyle. Yaralarımızı mı kanattı desek… “Gördünüz mü bakın, biz yanılmadık” diyebilme fırsat mı verdi bizlere yoksa? Bir inançta tek başına tutunmaya çalışmak hiç kolay değil… hele inandığınız şey sanalsa ve sektöründe bile ‘eğlencelik’ bir şey olarak algılanıyorsa... sadece geçim kaynağı olarak bakılıyorsa. Ona yüklediğiniz ciddiyet ve farklı görüşünüz zor anlaşılacaktır… Tabi, eğer hiç anlaşılırsa!

Sanatçılar çağlar boyu zengin kişilerin, sarayların, kralların hatta kiliselerin himayelerinde eserlerini vermişler. Leonardo da Vinci gününün koşullarında hayatını idame ettirebilmek için pek çok kişinin hizmetine girmiş. Bu güne kalan Mona Lisa’nın yerine konabilecek hiçbir şey yok… ama sipariş üzerine yaptığı bir manastır yemekhanesinin duvarını boydan boya kaplayan ‘Son Akşam Yemeği’nin de öyle…

Müzik dehası Mozart… kendi döneminde hayatını kazanmak için vermiş bütün eserlerini… Babasının temel kaygısı, oğlunda çok küçük yaşta keşfettiği bu tanrı vergisi yeteneği yaşamını kazanması yolunda değerlendirmek olmuş. Bugün hala aşılamamış olan eserlerini zamanın ‘eğlencelik’leri olarak sipariş üzerine bestelemiş. Mesela ‘Figaro’nun Düğünü’ komik operası… yada bunun tam tersi… Requiem(ilahi) dendiğinde batı müziğinde akla gelen ilk ama Mozart’ın son eseri… 150 dükaya malolmuş sipariş verenine…

Her sanatçı hayatını kazanmak için çalışmak zorunda kalmamış gerçi… çok olmasa da bu yönde de örnekler var… Toulouse-Lautrec mesela… hiç ihtiyacı yok paraya… hatta çizdiklerini sergileyebilmek için izin alması gerekmiş sürekli gittiği kabare sahibinden… zevk aldığı için vurmuş her bir fırça darbesini… ama döneminde ikinci sınıf olarak görülen afişleri sanat haline gelmiş ondan sonra…

Vinci, Mozart, Lautrec… ve hemen akla gelebilecek daha niceleri… sanat yaptıklarının farkındaydılar belki ama yaşama tutunma kaygısındaydılar ekonomik veya duygusal olarak daha çok da. Farkında mıydılar, farklı olduklarının? Olabilirler miydi?

Kızamadım sivri söylemlerini duyduğumda oyuncularımıza hiç… bu genç yaşlarında, onlar farkında olabilirler mi ki, yaptıkları bir iş tahminlerinin ötesinde sıyrılacak diğerlerinden. Ne sanat ne değil… ne kalıcı, ne uçucu… bu ayrımı onlar yapamaz diye düşünüyorum… bu sıcaklıkta değil, bu kadar günlük yaşarlarken değil… sinema filmleri mesaj veren söz söyleyen, dizi filmler tüketilen bir eğlencelik olarak algılanırken, değil. Bu ayrımı zaman yapacak. Olan da o zaten. Belki daha tecrübeli olan ekip farkına varabilirdi ‘özel’ bir şey ortaya çıkardıklarının. O da olmadı!

Katagori konusuna… benim de çok önem verdiğim söylenemez açıkçası. Keşke Drama dalında olsaydı… umarım bir dahaki sene listeye bu daldan girer Asi. Bu konuda mühimsediğim şeyse, beş kıtada günlük televizyon seyircisi reytinglerini istatistiksel olarak doğru tespit edişleri ve bu bilginin kabul görerek firmaların pazarlama stratejilerini dayandıracak kadar değer verilmesi. Asi öylesine tıklarla gelen oylarla o üç eserlik listeye girmedi… Bu çıkış S.Koloğlu’nun yazısında da değindiği gibi, dikkatleri sektöre çekecektir. O noktada Asi’nin ulaştığı yerden yukarı tırmanması lazım artık… başarılı olacağındansa hiç kuşkum yok.

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Sohbet Köşesi... hepimiz için


Sevgili Asi dostlarım,

ASi Sohbet sayfasına neden gelmiyorsunuz...Anında paylaşımlarımızı görüyoruz...Sevgili usayken ve e.min bize orda sohbet etmemiz için bir sayfa açtı...Ama sizler yoksunuz orda...Hepimizin ortak isteğiydi...

Sohbetlerimizi orda sürdürelim diyorum...

Hoşçakalın..

CEYHAN

Sevgili CEYHANcığım ,

Buraya alıntıladım mesajını önce... sonra da ziyaretçi sayfasına ilave edeceğim...

Elimizdeki sayfalara daldım bu aralar. Bizleri en iyi Asi-Demir'de kaybolanlar anlar... kayboldum yine onlarda, eski günlerde. Sevgili usayken ise sorunlu bilgisayarına rağmen bizlere daha alışık olduğumuz bir formatta sohbet imkanı yaratmak için araştırma yapıyor.

Ama biz bu tarzı öğrenip hayata geçirene kadar, blog sayfaları rahatlıkla kullanabiliriz. Anlık iletiler forum formatı tarzında rahatlıkla yazılabiliyor ve anında ekrana düşüyor. Bir gmail hesabınız olması yetiyor. Sevgili usayken zaten oldukça kapsamlı açıklamalar yaptı, ben kafanızı şişirmeyeyim bu konuda...

Sohbet Köşesi hepimiz için, diyerek bitireyim

Sevgiler

Bir kadın ve bir adam...

Sevgili e.min, dün haberinizi okudum. Çok sevindim oraya da yazdım BİZ YANILMAMIŞIZ. Çok izlenmesek, rekor kırmasak ne olur. Bundan sonra 67 ülkede en çok izlenen ilk üç diziden biriyiz. Asi böyle bir şey işte, dünya anlamış bunu , daha ne diyelim. emez. Eğer Tuba oynamasaydı bu kadar izlenir miydi Asi... düşünmek de lazım! Asi'yi izleyen ve anlayan bütün dünyü insanlarına bir teşekkür de benden. Bakalım basınımız bu haberi nasıl verecek. Bence haberleri bile olmaz. Onlar kafalarını kuma gömmeye devam etsinler. Burada dünya dizisi var artık. Asi ve Tuba dünyaya açılmışlar, ne mutlu bize... böyle bir dizinin vazgeçmez izleyicileri ve sevenleri olduğumuz için ASİ ÖZELDİR VE ÖZEL KALACAKTIR hepimiz için.

Sevgili minik kulak… çok sevindik gerçekten. Takip ettiğim bütün forumlarda, coşkuyla bahsedildi bu haberden. Daha iyileri ve başarılarının devamı da gelecek diye düşünüyorum. Ne nedenini biliyorum ne de nasılını bu işin ama onlar alıp başlarını gittiler çoktan.

Bazen insan kendiyle çelişiyor. Yaşantınıza ters, düşüncelerinize ters… bir şey yapıyorsunuz. 2007’de Asi başladığında kendimle çelişen bir şey yaptım ben de. Takip etmeye başladığımı dahi fark etmeden algım onlarla ilgili duyarlaştı. Kurulan saater yok… ajandaya düşülen notlar da… Hele yapılacaklar listem! Bomboş Cuma akşamları… Oysa cumalarım farkılaşmaya başlamıştı. Müziği miydi, oyuncuları mıydı, konusu muydu, tersine akan fragmanı mıydı? Bilmiyorum da diyemediğimi hissettim şu an. Adım gibi biliyorum ki… hepsi birdendi… her şeyiyle beni çekti hikayesi ve oyuncuları içine.

Ama asıl bir kadın ve bir adam… Kimdi bunlar? Hiç görmemişim! Hiç adlarını duymamışım! O kızın etekleri savrulduğunda attığı her sert adımla… o adam gözlerini her kısıp bakışlarını kaşlarının altında sakladığında… orada bir şeyler oluyor. O dünyayı artık görüyoruz ki başkaları da fark ediyor. Evrensel bir dili var o dünyanın. Anlamak için Asi-Demir ile göz göze gelmek yetiyor.

Oyuncularımız… Asi’nin başarısının en önemli ögeleri onlar… güzel kızımız, kara oğlumuz… kim inkar etmeye yeltenir ki T. Büyüksütün ve M.Yıldırım’ın katkısını…onların oyunculuklarını ortaya çıkaran diğer oyuncularımızın katkısını… bırakın onları, esen rüzgarın, yağan yağmurların, hatta arabaların önünden kaçışan çiftliğin kazları… Asi-Demir’in hataları bile kıymetli bizim için.

Hani ‘Tuba oynamasaydı bu kadar izlenir miydi Asi, düşünmek de lazım!” diye yazmışsınız ya… tam da bunları düşünmüştüm gerçekten bende seneler evvel. Kendi kendimle konuşmayı bırakıp, forumlara yazmaya başladığım 40.bölüm… ve sormuşluğum…

“… Bu diziyi yerli yada yabancı hangi aktöler/aktiristler oynayabilirdi ve bana aynı duyguları hissettirebilirdi? Ya da bu bölüm daha iyi oynayabilirdi? Aklıma yerli / yabancı tek bir isim bile gelmedi, inanın.”…

Başkaları oynayabilirdi… belki de ileride oynayacaklar da. Asi’nin ikinci üçüncü versiyonlarını hayal edebiliyorum şu an. Ama başka bir şey olacak o… Asi-Demir olmayacak. Onlar… Asi Dizisi’nin T.Büyüküstün ve M.Yıldırım versiyonu tek kalacak.

Bu mesajımı yazarken sevgili CEYHAN’ın mesajı düştü… neden gelmiyorsunuz diye soruyor… hemen cevap verelim… bir an evvel mesajımızı Sohbet Köşemize ekleyelim.

Sevgiler bütün dostlara…

1 Mayıs 2011 Pazar

Monte-Carlo TV Festival



Basın Bülteni

Bu da Festival'in websitesindeki basın bülteninin orjinal metni...



... press release ...


The Monte-Carlo TV Festival and Eurodata TV Worldwide announce Nominees of the

6th International TV Audience Awards

The 51st Monte-Carlo Television Festival and Eurodata TV Worldwide have joined forces to reward television programs which have delivered the highest ratings worldwide in 2010.

The 6th International TV Audience Awards will be presented to the programs that have gathered the highest number of viewers globally in 2010 across five continents in three categories: “Drama TV Series”, “Comedy TV Series” and “Telenovelas/Soap Operas”.

The nominees have been pre-selected from the fifteen best performing foreign fiction programs in 67 countries - a market of almost 3 billion potential viewers.

Winners will be revealed on Friday, June 10th at the 51st Monte-Carlo Television Festival Awards Ceremony held at the Grimaldi Forum in Monaco.

The nominees are:

"Drama

TV Series "

CSI : Las Vegas (USA)

CSI : Miami (USA)

House (USA)

"Comedy

TV Series "

Desperate Housewives (USA)

The Big Bang Theory (USA)

Two and a Half Men (USA)

"Telenovelas /

Soap Operas"

The Bold and the Beautiful (USA)

[B]Asi (Turkey)[/B]

El Clon (USA/Brazil/Colombia)

Scope: Argentina, Armenia, Australia, Austria, Azerbaijan, Belarus, Belgium, Bosnia, Brazil, Bulgaria, Canada, China, Croatia, Cyprus, Czech Republic, Denmark, Dominican Republic, Egypt, Estonia, Finland, France, Georgia, Germany, Greece, Hong Kong, Hungary, Iceland, India, Indonesia, Ireland, Israel, Italy, Japan, Kazakhstan, South Korea, Latvia, Lebanon, Lithuania, Macedonia, Malaysia, Mexico, Moldova, Morocco, Netherlands, Norway, New Zealand, Philippines, Poland, Portugal, Puerto Rico, Romania, Russia, Serbia, Singapore, Slovenia, South Africa, Spain, Sweden, Switzerland, Taiwan, Thailand, Turkey, Ukraine, United Kingdom, USA, Venezuela, Vietnam.

About Eurodata TV Worldwide

Created by Médiamétrie, Eurodata TV Worldwide distributes programming and audience information, based on its partnership with the national institutes operating people meter systems throughout the world. Today, Eurodata TV Worldwide’s database contains more than 3000 channels in more than 80 countries and provides exhaustive daily program information including: content, production, international distribution and the audience levels for targeted programs. This data enables us to provide a range of services to help in the decision making process of international TV professionals.

About Médiamétrie

Leader of the French media research market, Médiamétrie measures and analyses public behaviour and market trends. Created in 1985, Médiamétrie develops its activity across the Television, Radio, Internet, Mobile Phone and Cinema sectors in France and abroad.

Ödül



















Asi Dostlar...

Keyifli bir haberle birlikteyiz Asi-Demir'de...  Sabahtan beri takip ettiğim her forum sayfasına atıyorum bu haberi... Sevgili Ceyhan uyarmasa, bu sayfaya da eklemek aklıma gelmedi... işte bu sabah yüzümü gülderen, pazarımı güzel geçirten haber...

Milliyet Cadde 01.05.2011 / Sina Koloğlu