31 Temmuz 2012 Salı

Yunanistan'dan Asi'li haberler

Yine sevgili usayken'in bizler için topladığı birkaç 'Asi' küpürü... Ne yazık ki içeriklerini anlayıp aktaramıyoruz. Ama bu haber veya bölümlerle ilgili olabileceklerini düşündüğümüz küpürlerini görmekten bile mutlu oluyoruz.

Asi Greek Fan Club'a bir kez daha teşekkürler...











Yunanistan TV Magazin Dergileri

Asi'nin Yunanistan TV dergilerinde sıkça yer alıyor olduğunu görmek bizleri sevindiriyor. Asi Greek Fan Club üyelerinin tarayarak sosyal paylaşım sitelerine aktardıkları bir kaç kapağa daha rast gelmiş sevgili usayken. Bu görselleri Asi Güncel'e alıntılamaktan çok mutluyuz. Asi'ye katkılarından dolayı Yunanlı Asiseverlere çok teşekkür ederiz.












23 Temmuz 2012 Pazartesi

Tuba Büyüküstün

televizyondizisi.com'da 'marel'den bir alıntı gördüm sevgili Tuba Büyüküstün ile ilgili. Scan edilmiş bir haber görüntüsünde görsel. Aslında doğrulanmadan veya belgelenmeden haber alıntılamak istemiyorum sayfalarımıza, asılsız pek çok haber de dolaşıyor bildiğiniz gibi sosyal paylaşım sitelerinde... ama yine de alıntılamak istedim bu bilgiyi... Dilerim ki doğrudur...
Sevgili Tuba'yı ailesini ve kariyerini dengede tutabileceği böylesi bir rol ve projede görmek bizleri çok mutlu eder.

marel / 19 Temmuz 2012

İsyan...


22 Temmuz 2012, Hürriyet 'den bir haber

Yunan sanatçılar, ekonomik kriz nedeniyle neredeyse Yunanistan’da hiç dizi çekilmemesi yüzünden son dönemde Kıbrıs Rum Kesimi’nde iş arıyor. Yunan televizyonlarında şu sıralar “Sıla”nın yanı sıra “Asi”, “Yer Gök Aşk”, “Deniz Yıldızı” ve “Menekşe ile Halil” gösteriliyor. “Lale Devri” de 25 Temmuz’dan itibaren ülkede yayınlanmaya başlayacak.
Haberin tamamına hürriyet'in linkinden ulaşabilirsiniz...
http://www.hurriyet.com.tr/magazin/magazinhatti/21031010.asp
honey / 2008

'Asi' bir kez daha kapakda...

Yunanistan'da yeni yayınlanmaya başlayan 'Asi' bir kez daha bir televizyon dergisinin kapağında yer almış. Görseli 21 Temmuz 2012'de alıntıladım. Derginin kapağından anladığım kadarıyla 14-20 Temmuz'u kapsayan  sayısı...



21 Temmuz 2012 Cumartesi

15. Bölüm'e Dair


Sevgili Dostlar,
Asi arşiv taramalarımız için verdiğimiz aradan sonra, Bölümlere Dair sayfalarımızla yine birlikteyiz. Bölümümüzü,  15. Bölümün ilk yayınından hemen sonra... sıcağı sıcağına forumlara düşen bir mesajla duyuralım...
Demir'in atın üzerindeyken Asi'ye elini uzatıp ' gel' derken çıkan ses tonu. O nasıl 'Gel' demekse.
Yani öyle üç gariban harf, 'g', 'e', ve 'l' bir insanın ağzından çıkarken bu kadar anlam yüklü olabilir.
Ben o andaki 'gel' e bir sayfa yazarım.
Gel, merak etme artık yanında ben varım
Gel korkman için hiç bir sebep yok
Gel seni üzdüğüm için kahroldum,
Gel seni atın üzerinde görmeden içim huzur bulmayacak
Gel bana sarılmanı istiyorum
Gel hep hayalini kurduğum birlikte at üzerinde olma şansını ver
Gel ben senin at üzerinde saçlarını savurarak esmeni özledim,
Gel artık sana kimsenin zarar vermesine izin vermeyeceğim...
Böyle bıraksalar akşama kadar yazabilirim…
Bunların görüntü kimyaları gibi ses kimyaları da çok tutmuş...  Ya da bana öyle geliyor...
bimkolik  / dizifilm.com, 11 Şubat 2008

19 Temmuz 2012 Perşembe

Aşk Çamuru




"çamur"… kelimenin kökeni nereden gelir… nedir… ne değildir...
aradım bulamadım…
ama genel tanımıyla… toprak ve suyun karışmasından meydana geldiği çok katı olmayan, içinde zengin mineraller barındırdığı yazılagelmiş…

çağlar boyu… insanoğluna, hem şifa hem de güzellik kaynağı olmuş… çamur…

değdiği yerde iz bıraktığından olsa gerek…
gün olmuş… insan davranışlarına anlam vermiş… çamur…
"çamur gibisin"den tutun… "çamura yatmaya" kadar… dizi dizi…

Asi'miz hangisine uyar derseniz… kendi adıma… hakkımı birinci tanımdan yana kullarırım…
nefis bir karışım…
bol mineralli… sağlam topraktan Demir oğlan… ağıl çağıl akan bir duru su… Asi... onların karışımı Aşk çamuru…

Asi'nin çamurlu çizmelerinden nasıl utandığını hatırladım yazılanları okuyunca… tarladaki o sahne gözümün önüne geldi (hiç gitmiyor ki…)

ama ben biraz daha gerilere daldım...
AsiDemir'in ilk tanışması… birbirlerine ilk dokunması…
daha ilk bölümde… Hüseyin'i sudan kurtarmaya çalışırken kurtarılacak duruma düşen Asi'nin çamurlu… batağa saplanmasıyla olmadı mı…
Demir'in Asi'nin dudaklarına ilk dokunuşuydu… (hınzırlık etmeyin… ilk yardım amaçlı…)

Hüseyin'li bir diğer bölümü de görmezden gelemedim…
Asi'nin saklı yerlerinden birinde Hüseyin, Demir Abisiyle okuma yaparken Asi ablası belirivermişti ya…
Demir'in tarlasını su baskınından kurtaran Kozcuoğluları'nın en gözde kızı Asi'nin… yüzündeki çamura söz eden Demir'e verdiği yanıtı nasıl unuturum…
"Toprak senin… su senin… çamura da bulanan benim"

sonra Asi'ini çizmelerinin çamura bulandığı, onun utandığı… mahcup çocuk haliyle çamurlu çizmelerini saklamayı başaramadığı sahne geldi…
Demir'in henüz dilinden dökülmemiş dizelerinin… "Tozlu köy yollarının mağrur prensesiydi" o… her haliyle…

arada şikayet edenler de olmadı değil… çamurlu çizmelerden…
Neriman'dı o…
Asi'nin çamurlu çizmelerle salonun ortasına daldığından şikayetçiydi…
mısır pazarlığı için Romanya'lının Ofisine şık şıkırdım giden Asi görmüştük… o sahnede…
ev halkını da bizi de şaşırtmıştı Defne'den ödünç aldığı  giysilerle…

Fatma ana da bolca şikayet etti… tarladan… eve taşınan çamurdan… Sevinç'le İhsan beyi bir hışım azarlayıvermişti…

ama galiba en can alıcı olanlarından biri… sanırım 5.bölümün sonlarına doğru olan sahnede Süheyla'dan gelmişti…
yılların öfkesini yüreğinde düğümleyen, sınıf farkının ne olduğunu bilen…
ama, bir o kadar da  aşık bir kadının sitemi olarak…
"Kozcuoğluları… büyük bir aile olarak bilinirler… Kozcuoğlu terbiyesi diye bir şey vardır… Ütülü Pantalon, İngiliz Çizme giyerler… tarlada yürürler ama ütüleri hiç bozulmaz… tozun çamurun içinden gelirler ama nedense dışarıdan baktığında hep tertemiz görünürler..."


inatçı bir temizlemeyle çamurun izi kalır mı bilmem…
ama Asi'nin izi kaldığı kesin…
onların üzerimize bulaştırdığı "Aşk çamuru"
varsın izi kalsın… ve her çamur böyle iz bıraksın…

Yeryüzünde...
şimdiye kadar olduğu gibi… sonsuza dek...
İnsanlık kadar eski bütün inanışlardan…
Büyük semavi inançlara…
insanın topraktan gelip toprağa gidecek olduğu söylenecek

Topraktan yarattığı Adem'e Havva'yı eş eden, Tanrı şüphesiz… sorgusuz sualsiz işini bilir…
çamur deyip geçmeyin…

tek üzüntüm… bunca… sevdaya rağmen AsiDemir'in ete-kemiğe bürünememiş olması… onlar… hayal dünyamızın kocaman sevdalıları…
Sevgiyle ve esenlikle kalın…
*naile* , Sohbet Köşesi, 19 Temmuz 2012




honey

18 Temmuz 2012 Çarşamba

Geçmişten İzler 5 - Demir Köprü & Asi Nehri

15. bölüm'de,  dizifilm forum'un hararetli tartışmalarının arasında bir bilgilendirme mesajı daha... 

Demir’imizin restorasyonunu yaptırdığı meşhur bir taş köprümüz var ya hani… O köprünün gerçek adının "DEMİR KÖPRÜ"   olduğunu biliyor muydunuz?

Köprümüz Antakya-Reyhanlı yolunun 20. kilometresinde aynı adla anılan Demir Köy’deymiş ve tabi Asi Nehri’nin üzerinde bulunan bu taş köprü yıkılan Antakya Köprüsü’nün de benzeriymiş… (hunharca ve acımasızca yıkılan Antakya Köprüsü şehri ikiye ayıran Asi Nehri üzerindeymiş. 1972 yılında yıkılmış ve yerine bugünkü betonarme köprü yapılmış. Süheyla ile İhsan, Mozaik Müzesi ziyaretinden sonra bu köprünün üzerinde yürümüşlerdi. Bir de Demir ofisindeyken bu köprünün yağlı boya tablosu ara ara görünüyor dizide.
Haçlı seferleri sırasında "Demir Köprü" bölgenin en önemli geçitlerinden ve Antakya’nın savunmasında da büyük rol oynayan yerlerinden biriymiş.

Eeeee Demir’imizden sonra Asi’sinden de bahsetmeden olmaz. Adına yaraşır nehir…  yerinde duramaz, kabarır, taşar... zaman zaman bendini çiğner, aşar ve hatta Antakya’yı sele boğar… aynen Demir’in Asi’nin aşkıyla boğulması gibi.

Asi Nehri, Lübnan’da Beka Vadisi’nde doğar, Suriye’den geçerek Hatay’dan Akdeniz’e dökülür. Denize döküldüğü yerde Samandağ… hani şu Asi’li, Demir’li kumsal sahnesinin çekildiği yer, Türkiye - Suriye sınırının 22 km. sini oluşturur. Antik çağlardaki adı Oronthes (Asi’nin atının da adıydı). Bazı kaynaklarda da adı aassi şeklinde geçer.
ayşe ıraz, dizifilm.com, 12 Şubat 2008

Geçmişten İzler 4 - Benim adım Cemal Ağa



15. bölümün son sahneleri... Defne'nin nişanı için ev konuklarla dolmuştur.  Nişan'ın başlamasına dakikalar vardır. Torunlar kendilerine ayrılmış odalarında son hazırlıklarını  yaparken Cemal Ağa'da kendi odasında planlar kurar kafasında.  Kendi kendine konuştuğunu  duyarız... Dizifilm.com arşivinden ZEMFIRA, Cemal Ağa'nın sözlerine açıklık getiriyor bizler için.

Cemal Ağa'nın sahnesindeki Osmanlıca Beyitleri ve söylediklerini anlamlandırmaya çalıştım:
Gör zahidi kim sahibi irşad olayım der
Dün mektebe vardı (orjinali vardı, Cemal Ağa varmış olarak söyledi) bugün üstad olayım der.(Ruhi)
Sen daha dünkü çocuksun İhsan, gel bakalım bu akşam rahle-i tedrisime
Bakalım ayine-i devran ne gösterir sana
Benim adım Cemal Ağa
Öğrenirim sora sora, eee, cevap vermelisin bana...
Kelimelerin anlamları:
Zahit: Dinin yasak ettiği şeylerden sakınıp buyurduklarını yerine getiren (kimse)
İrşat: Doğru yolu gösterme, uyarma.
Rahle: Üzerinde kitap okunan, yazı yazılan, bazıları açılıp kapanabilen alçak, küçük masa.
Tedris: Ders verme, öğretme, öğretim.
Ayine: Ayna
Devran: 1. dünya, 2. kader, talih 3. zaman çağ

Yani, benim anladığım; hani bazı çıraklar vardır, biraz bir şey öğrenince, usta oldum, her şeyi biliyorum derler ya, Ruhi’nin beyti onlara gönderme yapıyor. Cemal Ağa bununla İhsan’ın oyunlarının farkında olduğunu ima ediyor. Ve ekliyor, bu akşam gel bakalım benim okuluma, zamanın, kaderin aynası bakalım sana neler gösterecek diyor.

Cemal Ağa bulduklarının doğruluğundan son derece emin, yanlış bir şey yapmıyor kendince. Yalnızca gün yüzüne çıkmamış sırları açığa çıkararak İhsan’ı rezil etme derdinde...

Her şeyi açık oynuyor, göstere göstere yapıyor, hatta bunu bile söylüyor. Bulduğu her şeyi paylaşıyor, bütün tarafları da toplayarak. Daha ne olsun, düşman olacaksa böyle olsun. Ne söylendiği, arkadan ne tür yalanlar uydurulduğu bilinmeden yapılan düşmanlıklar bence çok daha tehlikeli. Ben Cemal Ağa’yı, açıklığından ötürü, tehlikeli bulmuyorum. Etik anlayışına sahip bir düşman, benim açımdan diğerine her zaman tercih edilir.
Ben bu dizide niyeyse kimseye kızamıyorum. Olaya kimin açısından bakarsam, ona hak veriyorum. Galiba bende bir tuhaflık var.
ZEMFIRA / 11 Şubat 2008



Geçmişten İzler 3 - 'Çamur'




Asi, herşeyiyle özel bir diziydi... en çok da ayrıntılarıyla ve seyircisinin onu algılayışıyla.  15.bölümde özellikle göze çarpan iki temayı ayrıca öne çıkarmak istedim. Asi'ye Demir tarafından alınan tarak üzerine derlediğim mesajlar geçen hafta ulaştı sizlere. Şimdi de sıra Asi'nin 'çamurlu çizmeleri'nde...

2008 yorumları  dizifilm.com Asi arşivinden...
2009-2010 e.min yorumları Asi Resmi'den
2011 ozenc-can yorumu asi-demir.com'dan  

biriken kelimeler...




Demir in Asi’yi süzüp, ayaklarına bakmasından hatırladım "Bu ne hal, çamurdan mı geldin?" (ama aslında burada güzel çok ince dokundurmuş, buraya (beni görmek ) yetişmek için yağmur demedin, çamur demedin geldin.
Ama Asi kızımız artık utandı. Sanırım nişanda ondan öyle giyindi. Artık kendine bakıyor. Dikkat ediyor. Edecek de..
pas.si.on79 / 9 Şubat 2008

Asi’nin pasaklılığı bundan sonra hafifleyecek bence. Tarlada Demir “Asi bu ne hal, çamurdan mı geçtin sen” dediğinde çizmelerine bakarak, Asi orda çok utandı bence. Ama iyi oldu düzelir belki.
crncrncrn / 9 Şubat 2008

Çizmeleri sorduğu sahnede Demir endişeliydi bence Asi’nin zorlandığı bir yerden geldiğini düşündüğü için, ona kıyamadığı için sorulan bir soruydu.
gulucuk / 9 Şubat 2008

İzlerken ben bile utandım desem… sanki bana söylenmiş gibi, hatta içimden ‘şimdi çok kötü oldu’ dedim. Önceden olsa, Demir öyle bir şey dese, Asi karşılık verirdi ama öpüşmenin sabahında olduğu için ikisi de duygularını açtı. Sonuçta Demir Asi için bir şeyler söyleme hakkına sahip oldu. Asi’de bunu kabul etti… yani güzel oldu ama o sahne gözümün önüne geldi şimdi… Asiciğimizi çok utandırdı… ayakkabılarını saklamak istercesine geri geri gitti
angels18 / 9 Şubat 2008

Demir'in çamurun içinden mi geldin sözünü şuna yordum; Bu kız batı tarafında ki tarla ile meşgul. Orayla ilgilenecek. Demir çiftlikte… akşam yaşanılanlar yüzünden hemen karşılaşmak istemedi, utandı, çekindi, kullandıkları yol yerine başka yoldan dolaşıp geldi… kaçtı yani... ama kaçışı tarlada son buldu.
Sude9 / 10 Şubat 2008

Asi tarlaya geldiğinde, yani Demir ile hepimizin enine boyuna tartıştığı öpüşme sonrası ilk karşılaştığı sahnede, Demir’in Asi’nin ayaklarına bakmasına anlam veremeyen arkadaşlarımız olmuştu. Ben o sahnede Demir’in aklına yine Asi’nin atının geldiğini düşünmüştüm. Dost başa düşman ayağa bakar derler ama Demir’in kötü bir niyeti yoktu. Asi daha evvel tarlaları atıyla dolaşıyordu (bkz. 7. bölüm... Asi tarlalara ne ekileceğini anlatır. Sonra atı ile salına salına tarlada dolanırken Demir de arkadan hayran hayran bakar). Ama Asi’nin atı öldüğü için yürüye yürüye gelmişti ve çizmeleri batmıştı Asi’nin. Demir de bunu düşündü bence. Artık atı olmadığı için yürümüş ve çamura batmıştı Asi. Sonra da Demir’in sahilde söyledikleriyle bu iyice pekişti. Sen at üzerinde olmalısın Asi... Yani toprağa çamura bata çıka değil, at üzerinde rüzgarla yarışırcasına bu topraklarda gezmelisin.

…o sahnede at aklına gelecek son şeydi.  Asi'den başka bir şey düşünmüyordu. Yanı başında "Asma diyorum" diye kendini duyurmaya çalışan Aslan'ı bile duymuyordu. Çizmeleri gördüğünde de sadece Asi'yi süzüyordu. Yüzüne hasret kalmıştı. Yine aklında Asi'den başka bir şey yoktu. Benim anlatmaya çalıştığım ama anlatamadığım; Asi karşıdan gelirken veya Demir Asi'yi süzüp çamurlu çizmeleri gördüğünde değil de, Demir ilk tepkiyi verdikten sonra, "Ne yaptın? Çamurdan mı geldin?" (kelimeler birebir aynı olmayabilir ) dedikten sonra, "Asi çamurlu çizmelerle geldi" bilgisinin Demir'in beyninde, Demir Asi için öyle düşünmez ama mesela "Asim üstünün başının temizliğine pek dikkat etmiyor" şeklinde değil de, "Ata binmeyen Asi" veri paketinde yer bulduğuydu ( Çok karışık bir cümle oldu biliyorum ama bu cümleyi düzeltmeme imkan yok. Umarım anlatabilmişimdir). Yani o bilgi (Asi'nin çamurlu çizmeleri ) Demir'e sadece Asi ve atını hatırlattı. Demir çok hızlı düşünen biri. O bilgiyi beynine aldı ve "Sen at üzerinde olmalısın Asi" derken mesajımda yazdığım gibi "toprağa çamura bulanmadan, rüzgarla yarışmalısın" der gibiydi. Ya da yine önceki mesajımda yazdığım gibi ben aşırı dozda romantizm almıştım.
İnsanın biriken kelimeleri olması çok fenaymış.
Dawntime / 10 Şubat 2008

Hep şunu söyledim: Demir güven veren hem de aşırı güven veren bir karakter. Her hareketi ölçülü, planlı, düzenli... Bu iş yaşamında da böyle, günlük yaşantısında da kontrollü. Asi ye karşı bu kontrolünü yitirdi. O da kendine anlam veremiyor ama bunun adının aşk olduğunu o da anladı sonunda.
Tek bir kontrol dışı ya da kendi kararı dışında gelişen nokta oldu o da teyzesinin yüzünden o atı almak ve istemeden de olsa atın ölümüne sebep olmaktı. Bu çok düşünülmeden ya da çabuk uygulanan ve kararı kendisine ait olmayan bir durumdan çıkan bir olumsuz sonuçla bitti. Kendine çok kızdı bunu biliyoruz... Asi’yi üzdü bu durum mahvetti. At meselesi Demir için gönül yarası oldu... Daha öncede sormuştu hatırlamıyorum bölümü ama o geceyi unutamaz mıyız diye... “beni affetmeyeceksin değil mi?” Tam böyle olmasa da konusu geçti. Bundan da Demir'in Asi'ye karşı içini sızlatan konusu: At. Belki bilinçaltı, çizmelerin o şekil olması atsızlıktan olmuştur diye de de düşündürmüş olabilir Demir'i... olabilir.

Ama benim buradan beklentim Asi kendine özen göstersin. Utandı umarım gösterir. Ben bile utandım kendime söylenmiş gibi. Ayaklarını geriye çekmesi benim bile ayaklarımın kasılmasına sebep oldu... komediyiz ya!
Elaaya / 10 Şubat 2008

Çizme konusunda, Demir’in o anda Asi’ye laf atmak, ilgiyi başka yöne çekmek için yaptığını düşünüyorum. Asi gelir gelmez iş konuşulmasın diye havayı dağıtmak olabilir Demir’in amacı ve sonra arkasından gelen İhsan Bey’in saf saf  “bugün didişmeyeceksiniz” lafı ve Asi’nin hemen arkasından tarla hakkında bilgi vermesiyle Demir’in hüsrana uğrayışı   (Eee Demir tanıyor aşık olduğu kızı).
ecemsi / 10 Şubat 2008

Bana ve bir arkadaşıma da sanki dün geceyi hatırlattı gibimize geldi… Yağmurda çamur olmuş olabilir… yani gece romantizm öpüşme vs.  
SEZİNN / 10 Şubat 2008

Çamurlu çizmelere bir yorumda benden...
Asi geç kaldı... çünkü Maydanoz Neriman, azarlamakla ve görev vermekle meşguldü.
Çiftlik tarafından gelenlerin, üstünde başında çamur izi yok... onlar daha düzgün bir yoldan geldi... ama bir an önce Demir'in yanına ulaşmak isteyen Asi, kestirmeden geldi. Kestirme nedir, dağ bayır çamur... eee kızımız doğal olarak battı çamura.
Bence, Demir, Asi'nin, aceleyle gelmek istediğini, kestirmeyi kullandığı için çamur alandan geçtiğini... bunu da neden yaptığını anladığını ifade etmiş de olabilir.
qsawe / 10 Şubat 2008

Bir an önce Demir’in yanına gidebilmek için kestirme olan çamurlu yolu kullandığını ve Demir’in bunu fark ettiğini belli ettiği için utandığını ve ayaklarını koyacak yer bulamadığını düşünmüştüm.
bego / 10 Şubat 2008

Demir bir çocuğa okumayı öğretiyordu (aklıma gelmişken bu çocuk nerde). Asi’de oraya çamurlu çizmelerini yıkamaya gitmişti.
Çocuk “Asi buraya geldi” deyince, Demir orada olduklarını belli etmek için sesli sesli “oku bakalım” diyor.  Asi de "her taşın altından siz çıkıyorsunuz başka yer bulamadınız mı" deyince, Demir çocuğun kulağına “biz senin gizli yerine geliyor muyuz ”dedirtiyor. Asi giderken Demir “yüzünde çamur var” deyince, "toprak senin çamur senin, arazini su basmasın diye çamura bulananda benim" diyor. Çocuk da “kızdı sana vallahi” deyince Demir’in hoşuna gidiyor… ama bu tepkiyi Asi hanım bu bölümde veremedi.  
kumralim19 / 10 Şubat 2008

Aslında ben böyle bir sahne beklemiyordum dersem yalan olur "aşk ve gurur" filminde böyle bir sahne vardı çamurla ilgili... Gerçi orada esas oğlanın arkadaşının kardeşi esas kızı yerin dibine sokmaya çalışıyordu ama neyse...
Benim şimdi tüm umutlarım nişandaki dans sahnesinde...
Olacağına eminim çünkü film de ve kitapta da vardı...
bbg / 11 Şubat 2008

Asi tarlaya geldiğinde Demir çizmelerindeki çamurla ilgili birkaç şey söylemişti ya Asi çamurlu bir yoldan geliyor olsaydı çizmelerdeki çamur yaş olmalıydı. Asi’nin çizmelerindeki çamurlar ise yıllanmış gibiydi.
GULBEYAZ76 / 11 Şubat 2008

“Yanağında çamur var!”... Durduruyor gerçekten de bu sözler Asi’yi... dönüp Demir’e... sesleniyor geriye. “Toprak senin... su senin... arazini su basmasın diye çamura bulanan da benim” Gerçekten öyle mi? Toprak da... su da Demir’in mi? Bu karışmışlık Asi’nin yanağında dün akşamdan kalmışlık değil mi? Kıyısına kadar varılmış ama kondurulamamış bir öpücüğün izi gibi! Asi’nin kızgınlığı, Demir’in o öpücüğü kendi dudaklarıyla vermeyişi olabilir mi? Demir’in bakışlarında duruyor e.min’in görseli... gülümseyemiyor bile, Demir Asi’yi baştan ayağa çamura bular gibi.(7.Bölüm / 13 Kasım 2009)

Çamurdan’ mı geldi ne bu hal? Bu çamurlu çizmeler senaryo açısından ne anlam taşıyor? Belki kendi görüşüme o kadar saplanmışım ki apaçık olan bir şey e.min’e görünmüyor... çok da umursanmıyor... Demir’in ‘çamur’u benim yakıştırmalarıma çok uyuyor. Akşamdan beri toprağına yağmur yağdıran Demir’in Asi’yi bir kez daha çamurlara buladığının günüdür bu gün...
e.min / 15 Ocak 2010

Asi’siz düşüyorlar tarla yollarına… Aslan bilgi verecek ona… Ama Demir’in gözü hala  yolda, onun bildiği Asi mutlaka gelecek... Asi uzaktan beliriyor, Demir’in gözleri takılı kalıyor Asi’de… Ne tarlası, ne ürünü? Her şey Asi’nin gözlerinde şimdi…
Belli ki o da yetişmek için dere tepe düz, çamur toprak demeden gelmiş… Bir de soruyor, “ne bu hal, çamurun içinden mi gelin?”
Utanıyor Asi… Ayağındaki çamurlar ele veriyor onu…
ozenc-can / 4 Kasım 2011



15 Temmuz 2012 Pazar

Asi... Cine5 Unutulmayan Dizi Müzikleri...


Sevgili usayken, Cine5'de yayınlanan "Unutulmayan Dizi Müzikleri"nden Asi'yi getirmiş bizlere...

O kadar büyük bir keyifle izledim ki linkini olsun getirebilmek istedim size en kısa zamanda. Sevgili usayken bizler için video'nun kendisini de taşıyacaktır ilk fırsat bulduğunda. Şimdiden teşekkür ediyorum kendisine hem bizim ardımız sıra bizleri toparladığı için... hem de bu harika görüntüleri  bizlere ulaştırdığı için.
“Unutulmayan dizi müziklerinden biri de ‘Asi’ olmuştu. Murat Yıldırım ve Tuba Büyüküstün’ün fenomene dönüştüğü dizide, Eylem Aktaş’ın söylediği ‘Gururu Yenemedik’ şarkısı unutulmayanlar arasında yerini aldı.” 




GURURU YENEMEDİK
Yenemedik gururu yenemedik
Daha düşemedik biz aşka
Bilemedik, geçmişi silemedik
Daha gelemedik biz aşka
Aşka izin ver tanısın yüzünü erisin gözyaşlarım düşsün bırak
Demir yüreğim dinlenecek görecek suretini yüreğinde
Sen benden geçsen de olur
Ahh vazgeçsen de bu canda durur
Aşk bekler, gururuna yol ver
Sevdam yakar yanar bu şehirler
Bırak ne olur gözyaşım yüzümü bulur
Sevdan izim olsun
Yolunu bulurum karışır deli sulara
Aşsın bırak, akar yüreğim 
Ah sel olur dokunur yar senin yüreğine
Sığındığım kıyılarına
Ah derman ol yaralarıma
Aşk bekler gururuna yol ver 
Sevdam yakar yanar bu şehirler ..."
Bırak ne olur gözyaşım yüzümü bulur

Öyle bir kaybolsam ki...


Kendimi akıntıya bıraktım… olduğum yerden Antakya'nın geçmiş ve şimdiki zamanlarına kadar uzandım TUBASİ sayesinde.
Gerçeğinde o dar sokaklarda kaybolmayı nasıl isterdim… anlatamam.

Öyle bir kaybolsam ki…

Hep… dönüp dolaşıp…  anahtarı kapı üzerinde saklı kuşlu evin önünden geçsem.
Bütün sokaklar Asi sokağı olsa.
Gözüme bir ara İhsan Bey ve Asi ilişse… ve hayal gibi… babasının "kimin bu ev biliyor musun" sorusuna çekinik biçimde "evet Demir'in" diyen Asi'nin sesi kulağımda çınlasa.
Bir sokak daha gitsem.
Yol ortasında… Asi'yi Ali'nin evlenme teklifine evet dediği... Demir'i can evinden vuran o cümleyi söylerken duysam.
Ama içimden kopan çığlıkları kimseye duyuramasam.
Gördüğüm her saçak altında… hep AsiDemir'i arasam… onları "aşk"la ıslatan yağmur damlalarının analizi yapılsa.
Dolaşsam yine…
“Gel… benimle çalış” diyen Demir'e, Asi'nin sokak ortasında  “başımın çaresine bakarım” dediğine tanık olsam.
Asi'nin önüne geçilemeyen gururuyla Demir'i iteklemelerine tanıklık eden sokaklara ses versem.
ve… ve…
Münasebetsiz Tur Rehberinin de geçtiği sokaktaki duvarlarda da AsiDemir'in izlerini sürsem.
O duvarların dile gelmesini ne kadar isterdim.
"Rüyalarımda bile sana geliyordum" diyen gözleri yaşlı Asi'yi…onu kolları arasına hapseden Demir'i görsem… öz… usulca ayrılırdım oradan.

ve keşke bütün sokaklar…aşka tanıklık etmiş Asi sokağı olsa…

ama imkansız… hiç mi hiç olası yok…

Asi… yapay… bu işler için hazırlanmış ortamlarda geçmediği için Asi oldu… sokağıyla… tarlasıyla… doğanın her türlüsüyle…

Her zor zamanımda olduğu gibi… Asi limanına Demir attım bu aralar… fırsat buldukça ilk bölümden itibaren izlemeye başladım… ve bir kez daha Mahmut enişteye teşekkür ettim…
Süheyla'nın Demir'i Antakya'dan vaz geçirme çabasına karşı çıktığı için…
Son nefesini toprağında vermek isteyen yürekli bir adam… Demir'e kocaman bir aşk armağan etti…
Belki de hiç farkında olmadan…

*naile* / Sohbet Köşesi, 8 Temmuz 2012



imza ve avatar çalışmaları ASLI(MT)'den

Aşk yalanı ağırlamazmış...


Masallardaki mutluluk sonlarına acı sinmiş. Asi ‘evet’ dedim demiş, Demir bitmiş o anda. Ama Defne susturmuş uzaktan…’Seni severken başkasına nasıl evet diyebilirdi!’ deyivermiş. Yönsüz fırtınalardaymış Demir, delirmiş bir rotası varmış. Hangi yöne gidecek olmanın bir önemi yokken, Defne, Asi’nin içinde bir aşk varken başka birine ancak ‘inat’ uğruna gidebileceğini hatırlatmış, ancak inat uğruna. İnadın altında ‘vazgeçildim’ kelimesi en örselenmişlikle yüreğini sızlatırmış. Demir telaşlıymış ama mutluymuş, sahipsiz bir sevdası yokmuş... Özlem bendini aşmış, göğsü delinmiş, gök gürlemiş ve yağmur başlamış…

Yağmurlar vurmuş pencereye… Asi’nin penceresinin camını sel almış… Usul usul değil öyle, çığlık gibi akmış. Asi, yüreğindeki acıları duyan bir savaşçı gibi. O yorgun yürekte gürül gürül bir sevda, yurdumun güzel ırmakları akıyor gözlerinde. Aşkı saklayalı epey olmuş, ama anıları pişmanlıkla temizlemiş ya özlemin tepesine çıkıp ‘aşk’ diye bağırası gelmiş. Kendi yanıtlarına geç kalan, kendi dalgalarıyla kıyıya vuran, sabırsız mevsim geçişleriyle sarhoş olan bir aşk yaşamışlar. Ama hep umut varmış… Ya şimdi?

Umut, dar sokaktaki bir evin saçağında tünermiş. Bir ıslaklığı, bir karanlığı, bir yolu paylaştıkları yerden yükselirmiş.

Anılar, baktığı avluda toplanmış. Islak bir gecede dudağına konan alevi anımsamış, an gibi gelen upuzunmuş gibi hissettiren o ruha dokunuşu, tutkunun dudağına çarpışını. Bir elin temasına kapıldığı, sarhoş adımların atıldığı, bir ıslak bakışın altında ıslandığı, bir tutkunun içinde yüreğinin yandığı yere bakmış. Gerçek bir göz ötesindeymiş.

Ama rüyalar toplaşmış... hayal demişler… Artık… ’hayal’


‘Hayal ve gerçeğin tam ortasındayım’ demiş vaktinde Demir. Kavuşmanın imkansız ve artık yaşamanın da hayal olduğu bir zamanda asılı kalmış. Gerçek bir ‘evet’ de yüzüne çarpmışta, ’öldüm’ der gibi bakmış .Ama şimdi… hayallerin yanı başında gerçeklerin de yalan olduğunu anlamış. Az gidecek uz gidecek bir ışığa varacakmış.

Şehrin tüm karanlık sınırlarında geziniyormuş. Yelesinde, Asi’nin ellerinde gezinebildiği o ata gitmiş. Ne büyük şükranlar varmış aslında. Gene ondan bahseder gibi yapıp ‘tüm kalbiyle tüm ruhuyla senin’ demiş Asi’ye. Kalbinin de ruhunun da tek sahibi olan o kıza. Gözlerine sığdıramadığı, baktıkça kahırlandığı, gördükçe özlediği, bulut bulut sözler yolladığı can evini bir ağ gibi kuşatan o kıza…

Çocukluğundan beri severmiş yağmurları… o zamandan bilmiş bir vakit hep ıslanacağını… bir vakit yağmurlarda ıslanmayı onunla seveceğini… yağmuru onda seveceğini. Demir ‘seni seviyorum’ dediğini duymuş kulaklarında… o narin sesini işitmiş, gözleri buğulanmış… sonra dudaklarına vurmuş bir ‘seni seviyorum’ daha… sonra devam etmiş… ’seni seviyorum’ demeye dudakta… bir öpücüğün uzatılışında.

Aşk beklermiş… Asi de beklemiş… Bilirmiş gibi geleceğini, yolunu gözlemiş. Yarasına derman olsun, yüreğindeki kıyılara sığınsın istemiş.

Yorgun adımları çamurlarda saplana saplana gelmiş Demir. Islanmış yüzünü pencereye kaldırmış. Yüzü yalvarmış. ’Gel’ demiş. Yorgun bedeninde bir isyan kopmuş. ’Yeter artık, gel’ demiş.

Tükenilmiş artık hüzün ezgilerinde… tarumarmış yürekler… özlem yağmur olmuş akmışta sel omuş… gel gitlerle kabaran o deniz, durulmuş.

Koşmuş Asi… kahkahaları yükselmiş baharın uzaklaştırıldığı avluda.

Doludizgin gelmiş Asi… Sesi yeryüzünü çınlatmış… Demir gülücüklerinin kanatlarına tutunup başını arşa dayamış mutluluktan.

‘Geldi ‘ demiş içinde… bir gülücüğü yarım kalmış… sarılmış… sarmalanmış. Yükseltilmiş, gezdirilmiş göklerde. Sahiplenmiş elleri gezmiş boynunda Demir’in, Demir varlığını avuçlarında yaşatmak ister gibi bedeninde dolaştırmış ellerini… eller konuşmuş, dokunuşları, dokundukları tenleri, elleri demiş 'burdasın… benimsin.  Çarpan nabızlarını duymuşlar kulaklarında… sarılışların içine sarılışlar katılmış… sarıldıkça özlenmiş… nefessiz kalınmış.

Ömür tutsakmış ya o gözde, ölüm gibi olurmuş onsuz kalmak. ’Yaşıyorum’ der gibi bakmış Demir yüzüne, Asi‘nin elleri yüzündeyken… ’çok ıslandık’ demiş Asi yüzü gülerken. Demir duramamış, dayanamamış bir daha sarılmış… daha sıkı… daha hasretle dolu.

Çiğnenmiş bir toprak sabırla yağmurla sulanmış, rüzgarla karanlık gecenin kuytu köşelerine özlemi taşımış.

Bir sevdanın portresi yağmurun ıslaklığında, hasret dolu bir kucaklaşmada birbirine karışabilmekmiş.

Aşk da bazen… kavuşurken, ayrılır gibi kavuşmakmış…

Aşk kaçanı bağışlamazmış… aşk yalanı ağırlamazmış…

Aşk asilmiş…

Aşk Asi ve Demir gibi yüreklilere yakışır,.onlara nasip olurmuş…

Ve TUBASİ… Kavuşmaların içindeki ayrılıkları… ayrılıkların içindeki kavuşmaları… bir onlarda görür ve bir onlarda severmiş.
TUBASİ, Sohbet Köşesi, 8 Temmuz 2012


 imza ve avatar çalışmaları *Nesli*91'den

11 Temmuz 2012 Çarşamba

Geçmişten İzler 2 - 'Tarak'


Sevgili Dostlar,


15. Bölüm'e Dair'in hazırlığını yaparken bazı mesajlar oldu ki bir yere ayırdım kendiliğinden. 15. bölüm'de Demir'in ellerinde parçalanan tarak kaderine isyan edercesine, bizler henüz bölümünü işlemeden ulaşmak istediler Asicilere. 2008 tarihli olanlar dizifilm.com’da şu an  benim ulaşabildiğim en eski  ‘tarak’ yorumları. Üstelik ‘tarak’ deyip orada bırakamadım tabi. Demir’in ellerinden o tarağı takalım da istedim Asi’nin saçlarına.  İşte daha sonraki senelerden kaydettiğimiz e.min (2010) ve ozenc-can (2011) ‘tarak’  dokunuşları da eskilerin peşine takıldı geldi o tarakla beraber. Dilerim sizde benim kadar keyif alırsınız bundan.

 ... işte 'Tarak' başlığımın altında bir araya gelenler...

funda


"Bir erkek için sevdiği kadının saçı kutsaldır ve toka takmak ona sahiplenmek ve 
değer vermek anlamına gelir."
Rana_su 

Demir’in Asi’ye hediye edeceği tarağın elinde durması saçma değil miydi? Hediye alınan bir şey kutusuyla verilmez mi? Hele de özel bir şeyse daha itina gösterilir.
Se.Sa.61  / 9 Şubat 2008

Tarağın kutusu olmadığına göre herhalde saçına kendisi takacaktı… kızın eline tutuşturmazdı kendi takardı… eminim.
ecemsi / 9 Şubat 2008

Belki de sahildeyken Asi’nin ellerine dokunduğu o eller tokayı takacak. Asi’nin başına boşuna alınmadı ve nişan daha yeni başladı.
Fener Bahçe / 9 Şubat 2008

Sevdiğinden gelen, hele de Demir gibi birinden gelen bir ufacık küçük bir hediyenin bile önemi ve yeri çok fazla.
Hele de Asi onu bir saçına taksın… Allah… o zaman ne kadar güzel görünecek.
MİHRİMAH / 9 Şubat 2008

...Saçlarına gelince bırakın dağınık kalsın. Hem Demir biliyor ona tarak hediye edecekti.
pas.si.on79 / 9 Şubat 2008

Arkadaşlar tarak neden bu kadar anlamlı bir hediye olarak gösterildi anlamadım.
Birşey mi kaçırdım acaba? Hem o tarak Asi’nin saçlarının onda birini ancak tutar.
Tarağın özel anlamı var mı?
Necnur / 11 Şubat 2008

Asi’nin saçlarına karşı bir zaafı var Demir’in.
GULBEYAZ76 / 11 Şuba 2008

Demir’in Asi’ye aldığı ilk hediye. Bunun haricinde başka bir özelliği yok... herhalde bu da yeter artar bile...
medsul /11 Şubat 2008

Bence de Demir’in Asi’nin saçlarına zaafı var… dikkat ettiniz mi bilmem ama öpüşmelerinin ardından da Asi’nin saçıyla oynuyordu hem zaaf olmayacak gibi de değil yani bence de Asi’ni saçları çok güzel.
lavinia / 11 Şubat 2008

Tarağı sonuçta Leyla ve Süheyla gördü, bence bu çok önemli bir konu... Asi’nin saçında bu tarağı görürlerse her şeyi anlarlar… Demir Asi’ye önem verdiği ve ona karşı ilgili olduğunu gösterir…
shayan / 11 Şubat 2008

Belki de bu keçi kızınca saçlarını yüzüme savuruyor bu saatten sonra bu olaya ne kadar dayanırım bilmiyorum diye düşünmüş te olabilir.
GULBEYAZ 76 / 11 Şubat 2008

Yeter ki Asi saçlarını Demir’in yüzüne savursun, Demir peşinden ayrılmaz.   Gerçi şimdi de ayrılmıyor tabi de, o zaman hiç bırakmaz. Bu arada aslında Demir o taraktan iki tane alsaydı, onlar her biri bir tarafa olmak üzere iki yana takılır, hem öyle saçları tutar da, böyle tek olunca Asi nasıl takacak bilemiyorum. Tabi Demir tarağı elinde parçalamadan Asi’ye verebilirse.
lawinia / 11 Şubat 2008

Tarak paketsizdi. Çünkü Demir onu kendi takacaktı. Paketi uzatıp “sana hediye aldım aç bakalım içinde ne çıkacak” diye bekleyecek bir tip değil Demir. Hediye romantik bir hediye, o yüzden romantik bir ortamda kendisi takacaktı. Bunun için de nişan gecesi ideal bir geceydi ama özette de dediği gibi Cemal Ağa herkesin ezberini bozdu. Yoksa İstanbullu onlar… hediyenin paketsiz verilmeyeceğini bilirler.
Asi’yeDemir / 11 Şubat 2008

Demir o tarağı kendi elleriyle takmayı düşünse bile yine de bir şeyin içinde taşınması gerekirdi. Düşünsenize, baş başa kaldılar ve Demir elini cebine atıyor, tarağı çıkarıp Asi’ye takıyor. Çoook saçma bence. Melek o tarağı para kesesi gibi bir şeyin içinden çıkarmış ve bakmışlardı. Demir’de de o şekilde durmalıydı, yani kesenin içinde. Asi’nin yanında elini cebine getirmeli, keseyi çıkarmalı. Asi’ye verecekse vermeli, yok kendi takacaksa usulca çıkarmalı tarağı paketinden ve öyle takmalı.
Se.Sa.61 / 11 Şubat 2008

Bütün kültürlerde saç güzelliği kadının ve erkeğin en doğal aksesuarıdır. Eski kültürlerde erkeği erkek yapan güçlü kılan bir unsurdu. Kadınlarda ise bir güzellik unsurudur ve güzelliğini ortaya çıkaran en güçlü sembollerden birisidir. Saç aynı zamanda kadının gücünü de temsil eder. Bu kimi zaman çekicilik olacağı gibi, aynı zamanda kadının gücünü ve iktidarını ve özgüvenini de gösterir. Kel bir kadın, nedense güçsüz ve zayıf, gücü elinden alınmış bir görünüm sergiler.
Saç aynı zamanda dişilik, çekicilik ve zarafetin de temsilcisidir. Bu dişilik ve zarafetin içinde kendine ait ayrı bir ruh taşır. O ruh da saçına yansır. O yüzden sevdiği kadının saçına dokunmak bir erkek için çok önemlidir. Çünkü o anda kadının ruhuna dokunmuş olur.
Tokayı da o güzellik ve ruha dışardan katılan ayrı bir değer olarak görüyorum ben. Bir nevi güzelliğe güzellik katıyor yani. Bir erkek için sevdiği kadının saçı kutsaldır ve toka takmak ona sahiplenmek ve değer vermek anlamına gelir.
Birazda görünenin arkasına bakmak lazım değil mi?
Rana_su / 12 Şubat 2008

Bu kadar güzel saçları olan bir genç kıza verilebilecek en güzel hediye, ya tarak ya da tokadır. Demir Asi´nin saçlarına da vurgun. Daha önce Asi döndüğünde saçları Demir´in yüzüne çarpmıştı ve bence çok hoş bir sahneydi. Bir de geçen hafta öpüşmenin ardından Demir Asi’nin saçlarından bir tutamı okşuyordu, bu da çok hoştu. Şimdi de kendi eliyle o tarağı Asi´nin saçlarına takmasını bekliyorum.
funda2 / 12 Şubat 2008


...kardeşi elinde Asi’nin taşlı tarağı yanına geliyor... unutturmayacak... bunu sahibine vermeli... Asi orada... ama Demir bu fırsatı çoktan kaçırdı...  Melek bunu bilmiyor.

O tarak elini yakıyor... bir bahaneydi bu tarak sevdiğinin saçlarına  tekrar dokunmak için ... hayalini kurdu ... onu saran dokunuşlarının bir benzerini kendi de yaşasın... kendi parmakları da Asi’nin saçlarına bir kez daha dolansın...  dalgalarına dokunsun dursun... tarağı takmak için beceriksizce oyalanıp oralarda Asi’nin bir halini bulsun. Yüreğinde bir ağırlık... bedeni soğuk... ellinde gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hayal... hemen ötesinde gerçekleşen korkular...
e.min / 15 Ocak 2010


funda

Asi yatağın üzerinde duran şalına uzanırken Demir geliyor yanına kadar... iki eliyle birden tutunduğu bir paketi uzatıp soruyor “Bunu takar mısın?” Ne bu? Alıyor Demir’in elinden hediyesini Asi... uzanıp çıkarıyor içindekini. Beyaz incilerle süslenmiş bir tarak çıkıyor paketten. Defne ile Kerim’in nişanında bunun bir benzerini almıştı Demir ona... verememişti. Bunu onun yerine kabul eder mi? Hatırlamaz mı Asi bunu ama anmak istemiyor bu akşam tatsız hatıraları. Uzatıyor Demir’e tarağı. Bir hayaline daha dokunduruyor Asi bu akşam bu adamı... düşlemişti, tarağı takmak için beceriksizce saçlarında oyalanıp durmayı. “Becerebilir miyim?” Asi ona güveniyor... dönüp ona sırtını, başını hafifçe geriye atıyor. Saçlarını Demir’e sunuyor. Oyalansın orada sevdiği... dilediği yere taksın tarağını. Demir’in elinde incili tarağı... yanaşıyor sevdiğine. Sanki ters bir reveransla kendini Demir’e teslim etmiş Asi’ye. Saçlarını ensesinde toplamış sevdiği, bilir gibi tarağı, yer göstermiş Demir’e sanki. Bütün o saç öbeğinin birleştiği yer olmalı Demir’in hedefi. Aslında bu tarağı onun saçlarından sökmeyi hayal etmeliymiş... serbest bırakmayı kendi için. Bunu da öğretiyor o gece Asi. Kutsal bir şeye dokunurcasına uzanıyor sonunda saçlarına... kaşları keyifle çatılıyor... doğru bir şeyler yapmakla onun saçlarına özgürce dokunuyor olabilmenin verdiği haz arasında.

Tahmin ettiği gibi değil o öbek... o yumuşacık dalgalar... birlik olunca nasıl direniyorlar Demir’e. Israrcı olması lazım, kabul ettirebilmek için tarağını o inatçı buklelere. Bu direnç ürkütüyor gibi Demir’i. Yüzü ciddi bir ifadeye bürünüyor tarağına kuvvet uygularken... geçsinler Asi’nin saç tellerinden içeri. Ama oturtmayı beceriyor tarağını o saçlardaki en güzel yere.  Bütün gece dokunuşları o tarakla Asi’de duracak. Gözleri kalakalıyor ellerini onun saçlarından çektiğinde... taraktaki bu gerçekte. Asi saçlarına uzanıyor... tarağı kontrol etmek değil amacı...  taze taze dokunmak saçlarındaki Demir’e. Evet, hala orada işte o dokunuşlar... ve duracak tarak durduğu müddetçe kendinde. Kocaman bir gülümsemeyle dönüyor Demir’e... onun hediyesi de bu, bu akşam... tarağını taşıyan bir Asi, Demir’e...
e.min / 14 Şubat 2010



Demir odaya girmek istiyor, izinle… Hediyesini verecek, daha öne alıp veremediği hediyenin benzeri olan tarağı… O zaman elleriyle taksın Demir… nasıl hayal ettiyse  öyle dursun Asi’nin saçlarında… o muhteşem güzelliğine güzellik katarak…
ozenc-can / 17.12.2011

8 Temmuz 2012 Pazar

Nice senelere sevgili Tuba...

Sevgili Tuba Büyüküstün'ün doğum gününü kutladık geçtiğimiz hafta. 
Kendisine bebişleriyle ve eşiyle mutlu, sağlıklı, dilediklerini gerçekleştirebildiği bir ömür diliyoruz. 
Varlığıyla bizleri mutlu ediyor... o da mutlu olsun hep. 

Bu sene asi-demir.com adına kendisi için hazırladığımız 'Asi Lizzy Dilemma' andacımızı basın danışmanı Sn. Yasemin Hanım'a bir kargo ile ilettim. asi-demir.com ailesi olarak hediyemizi Tuba Hanıma ulaştırmasından minnettar olacağımızı bildiren bir not ile birlikte.... 

Sevgili Tuba Büyüküstün'ün yeni yaşını bir kez daha kutluyor, 
Yasemin Hn.'a bizlere yardımları için teşekkür ediyoruz. 



Bu seneki andacımızın teması konusunda bilmeyenler için minik bir bilgi notu...
1938'den beri 'Gurur ve Önyargı'nın esin kaynağı olduğu sinema ve TV filmlerinin bilgilerini içerir 'Asi Dilemma'lar. 1938-2008 arasında bilgilerine ulaşabildiğimiz bütün çalışmaların görselleri, orjinal isimleri, kaç bölüm ve kaç dakikalık çalışmalar olduğu, yapımıcı firma ve yapım tarihinin bulunduğu birer minik almanaktır bu seninin andaçları.
Sn. Tuba Büyüküstün'ün andaçlarında eserlerin kadın canlandıranları,  Sn. Murat Yıldırım'ın andaçlarında   eserlerin erkek canlandıranlarının isimleri vardır.
Sevgili Yönetmenimiz Cevdet Mercan Bey'e verebilmeyi başardığımız andacımız ise her iki karakterin canlandıranlarının isimleri mevcut.


Tuba Büyüküstün

Sevgili Tuba Büyüküstün'ün Kenan İmirzalıoğlu ile birlilkte yeni bir projede yer alacağı yönünde duyumlar dolaşıyordu bir kaç hafatadır sosyal paylaşım sitelerinde. Resmi bir doğrulama alamamıştık bu konuda. Dün rastladığım yazılı basın haberi sanırım son noktayı koyuyor bu konuya. Sizlerle de paylaşmak istedim.

Milliyet Televizyon, 7.07.12, sayı 352, sayfa 6




Cemal Hünal'dan bir Sinema Filmi

Sevgili Cemal Hünal 'dan bir devam filmi haberini almaktan mutlu olduk. 

Romantik Komedi"nin İkincisi Çekiliyor
Kadın erkek ilişkilerini eğlenceli bir üslupla beyazperdeye taşıyan "Romantik Komedi" filminin devamı olan " Bekarlığa Veda"nın çekimleri başladı.
Cemal Hünal, Sedef Avcı, Sinem Kobal, Engin Altan Düzyatan, Burcu Kara ve Gürgen Öz'ün rol aldığı " Romantik Komedi"nin ikincisi için start verildi. " Bekarlığa Veda" adlı devam filminin çekimleri önceki gün başladı. 



 kaynak; dizifilm.com

Murat Yıldırım Azerbaycan Kanalında...

Murat Yıldırım'ın Azerbaycan kanalına verdiği bir röportaj. 

1.25/3.12  arasındaki Asi görüntüleri  bana keyif verdi, sizlerin de hoşlanacağından e.minim.

Programın yayın tarihi 10 Mayıs 2012. Röportajın yapıldığı tarih ise Nisan ortaları olabilir diye düşünüyorum. 


Röportajın ingilizce çevirisine haberi alıntıladığım S&T Lifestyle 'dan ulaşabilirsiniz. Murat Bey'in İngilizce çevirileriyle ilgilenen Cennet Hanım'a da buradan bir kez daha teşekkür edeyim.

http://sinematelevizyonlifestyle.com/?p=23777

1 Temmuz 2012 Pazar

Selma Ergeç ve Murat Yıldırım Türkiye-Arap Ekonomik Forumu Resepsiyonunda

Türkiye-Arap Ekonomik Forumu. 30 Haziran Cumartesi akşamı Four Seasons Otel Bosphorus’da bir resepsiyon ile son bulmuş. Arap televizyonlarında sevilerek izlenen Türk dizilerinin oyuncuları da bu resepsiyona davetliymiş.

Sevgili Selma Ergeç ve Murat Yıldırım da davetliler arasında...






Haberi alıntıladığım kaynak S&T Lifestyle...

Bildiğimi bulamadığım...


Dese biri ‘Antakya’ diye içim bir hoş olur nedense... Farklıdır... motif motif bir şehirdir... sanki apayrı bir ülke der insan oraya... Şehri en yüksek köşeden bakmayı severim... Derim ki... 'şurada St. Pierre... şurada Habib-i Neccar ... ve tam orda... kıvrıla kıvrıla akıyor Asi...' Çılgın bir rüzgar başlar sonra... her mevsiminde kuzeyinden kuzeyine çarpıp durur insanın yüzüne... çam ormanlarının kokusu gelir burnunuza, nefes aldığınızı anlarsınız... En çok da o kaynaşıklığı severim ben... hani dağlara doğru... basamak basamak, merdiven gibi üst üstedir evler... efsane ‘ejderha, evlerin üzerine basa basa çıkıp dağlara ulaşır’ der... öyledir, insanın efsanelere inanası gelir... Dikkatle bakmakta yarar vardır... çünkü bir şehre değil... yaşayan bir tarihtir gördüğün… Hani aşağıda şehir süzülür gider ya... sanki sende bir bulut olmuşsun öyle süzülüyorsun üstünde...

Anlarlar oranın yabancısı olduğunuzu... ve bir ihtiyar belki de sohbet etmek ister sizinle... Mesela Habib-i Neccar’dan bahseder büyük bir inanışla ve acısını yüreğinde hissederek...  “Habib-i Neccar öldürüldükten sonra ters yüz olmuş Antakya... yeniden kurmuşlar buraları... bu şehrin içinde ne şehirler var... ne şehirler...” der mesela... Mantık ve aklın tüm dürtüleri şehrin sınırında bırakılmış olur... inanırsınız... emin olun keser biri yolunuzu, benim yolumu kesmiyorlar artık... orda yaşadığımı zannedenler var... ben de hayır demiyorum hiç...

Ve dar sokakları... Kaç kere kayboldum ben orda... Dert yandım ordan birine, “biz bile kayboluyoz bazen” dedi… Konuk olduğum bir aileden dinlemiştim bir efsane daha... orda geçer dar sokaklar, der ki “dar sokakta kopan büyük fırtınalar, şehrin deli rüzgarının arasında yitip gider… sokak, her kederin ardında karıştırır kendini... kederin sahibi bir daha bulamaz kederinin köşesini... unutsun ister şehir... karıştırır kendini...”  Belki de ondandır her gittiğimde bildiğimi bulamadığım...


Asi önden hızlı adımlarla gidiyor... Demir arkasında... sokaklar dar... her üç adım bir köşe başı oluyor…

Demir: Asi... Nereye gidiyorsun... Ben seni bırakırım...
Asi: Ne yapacağımı bilmiyorum...

Diyor... çaresiz...

Asi: Kimsenin yüzüne bakmak istemiyorum anlamıyor musun?

Yükseltiyor sesini... Sanki suçlar gibi Demir’i... ailesinin yüzüne bakamaz hale gelişine, gerçeğin açığa çıkmasına sebeb oluşuna... kızıyor sanki...

Demir söylediklerini duymaz gibi yüzünü izliyor Asi’nin... Ama yüzünden… sitemle yerlerde kaçışan gözlerinden... kırılmışlıkla gözüne bakışından... kaldırdığı kaşından... hüzünlü yutkunuşundan okuyor harf harf...

Kimse derken kendisi de mi var diye düşünüyor Demir belki de... sonra suçluyor belki de kendini... ‘tabi bende varım ... beni de görmek istemiyor, benim yüzümden’ diyor belki de içinden...

Asi: Nereye baksam!...

Susturuyor şimşek... Ve göz kapaklarına damlatıyor yağmur kendinden... gözünde siliyor gördüklerini... Sonra kaldırıyor Asi gözlerini Demir’e... Yağmurun görmesini istediğini görüyor... onu...

Demir, biraz önce ki konuşmadan kırıldı sanki... içinde ki ses Asi’nin ondan rahatsız oluşunu fısıldıyor... Ama kulak asmıyor o sese... Bırakmayacak onu yağmurun altında... Ama sınırı çiziyor... ’bu sefer ısrar etmeyeceğim... ’

Asi: Anlamıyorsun...

Demir gözlerine bakıyor... Anlaması gerekenin ne olduğuna...

Asi o ağacın altında yaptıkları konuşmayı hatırlatıyor aslında bakışlarında... o konuşmadan sonra artık yanımda kalma der gibi... Ama Demir, o konuşmayı silmiş içinden... ciddiyeti üzerinde durmamış... bildiğini okuyor gene, bırakmıyor onu.

Yağmurlar her ikisinin de yüzünü ıslatıyor... Asi ‘kendim’ diyor Demir’in bakışlarının arasında... ’Merak etme sorunlarımı kendim halledebilirim... ’ Asi’nin o ıslaklığını Demir’e o geceyi anımsatıyor, Asi’nin yüzüne öyle bakıyor... tıpkı o gecenin... tutku dolu dokunuşundan sonra baktığı gibi bakıyor ona... özlemle... kıyılmazlıkla...

Yürüyorlar birlikte... ikisi de baştan aşağı ıslaklar... yürüdükleri sokak... evler... şehir büyük bir yıkanışın altında... yan yanalar... sevinesi geliyor insanın... aralarına girmiş oluktan Demir, Asi’nin tarafına geçiyor bir adım atıp... dedim ya... artık uzak olmak istemiyor...

Demir: Sırılsıklam oldun hala sözümü dinlemiyorsun.
Asi: Yürümek istiyorum... Hem sen evine gitsene, benim yüzümden ıslanıyorsun...

Demir’in ‘pes artık’ diyen baş çevirişi geliyor ardından... Asi hızla bir saçak altı bulup sığınıyor, yanına gidiyor çağrılmadan Demir... “bak bunu iyi akıl ettin” diyor ona, içinde bir yerlerde gülen bir adam var sanki...

Demir: Birazdan diner...
Asi: Ama kendim gidiceğim...
Demir: İzin vermem...

Asi ‘sana soran mı var’ derdi bu durumda sanki... Galiba Demir hayatına girdiğinden beri, onun korumacılığına, sahiplenişine alıştı içindeki Asi ruh... Daha ‘olur’lu zamanlar değil elbet... ama bu sahiplenişlere, dudak kenarında küçük tebessümler bırakma döneminde...

Asi: Hem sen neden geldin... niye beni yalnız bırakmıyorsun...

Gelmesi gereken zamanda Demir’in gelmeyişine... ruhuna öyle dokunduktan sonra onu bir başına bırakışından sonra yerinde bir soru aslında... Demir yüzüne bakıp, dakikaları almayan suskunluğunun ardından ‘gene başlıyoruz’ dercesine duruyor, yoruluyor ama tatlı bir yorgunluk... Baş etmek zor... Asi unutmuyor... döndürüp döndürüp başa sarıyor...

İmdada saçağa onlar gibi sığınmış kadın koşuyor... “biz de gençken saçak altlarından çok medet umardık... güzel kız sözlün mü nişanlın mı?”

‘Hayır’ demiyorlar... Hala içlerinde umutları var... ve kadın bilmeden... yüzlerinden okuyor geleceklerini... Demir’in yüzündeki keyifli gülümseme, Asi’nin kaçarak gidişiyle kesiliyor o anda...


Sokak onları, o küçük eve götürüyor... ev, onlarlı ilk anıyı ağırlayacak o gece… Demir’in gözlerindeki sevinç, heyecana bakıp, bir anlık tereddütte dahi bulunmadan ilk adımını atıyor Asi kapıdan içeriye... Evin büyüsü daha çok yakınlaştırıyor sanki onları birbirine... belki de yağmurlardır sebep… İki yabancı oluştan çoktan çıkıyorlar... Asi’nin ıslanmış saçları için Demir dolapta bir şey bulma arayışında... eli ayağına dolaşıyor, kimsesiz evde nasıl ağırlayacağını bilemediğinden mi... o evde Asi’nin olduğunu bilmekten mi…

Gerçeklerin ıstırabı tüm ümitlerini pervasızca sarmalamışken, Asi’nin boynunda yan yana duran yağmur damlalarına takılıp kendine küçük bir düş dünyası kuruyor. Girdiği o döngüden çıkıp, giymesi için bir kazak uzatıyor ona... tam çıkacakken Asi’ gitmene gerek yok’ diyor... insanı gülümseten bir afallayış içinde şimdi Demir... gidip kalmak arasında, şaşkın ve aynı noktaya daha büyük bir takılışlıkla kalıyor... Çevrelerini sarmış acı gerçeklere inat, ruhlarını herkesten uzağa, zamanın ve mekanın olmadığı pırıltılı bir boşluk içerisine girebiliyorlar o sırada... Asi evin kime ait olduğunu soruyor, gözünü gezdirirken... Demir başını sağa çevirmiş, içinde kendine kızar gibi...

Bir kere daha soruyor Asi...

Biraz önce baktığı yerden yüreğine geçenlerden sonra yorulmuş bir yüzle tebessüm ediyor Demir...

Demir: Burası benim doğduğum ev...

Gözleri Asi’nin hemen yakalıyor o mutlu kuşun resmini...

Yanına gidiyor Demir…

Demir: Bunları annem yaptı...

Kim bilir Emine... hangi yürek yangınıyla işlemişti onları oraya... ya da hangi günün gülümseyişinde... Yaşamının o acı dolu köşelerinin arasında var mıydı mutluluklarda...

Asi: Çok güzel...

İçinden gelerek söylüyor bunu… Demir de o tepkiyi görmenin mutluluğu içinde... Asi’nin gözleri, taşın üzerindeki kuşta... Demir’in gözleri onun gülümseyen yüzünde bir süre... Anlatıyor Demir... Annesi babasının hatırına yaparmış… iki tane varmış ondan... biri Melek’miş... biri de Demir...

Asi evde gezdiriyor gözlerini gülerek... sanki o gece vuruldu o eve... Sonra Demir topacını sakladığından bahsediyor ona... gülüyorlar birlikte bir anlığına... Demir’in gülücüğü daha erken kesiliyor... Asi’nin yüzüne takılıyor bir kere daha…Yağmurlar ıslatmıyor da Asi’yi... sanki kendilerinden masumiyet ve huzur katıyorlar yüzüne... ve bereketlerinden de bırakıyorlar saçlarına... Asi yağmurla daha asil... daha büyüleyici... daha kaçınılmaz oluveriyor... Demir ‘in siyah gözleri... ona her baktıkça ıslanıyor…

Ve gece bitiyor... Demir dediğini yapıp çiftliğe bırakıyor onu…

Asi’yi çok sevmiş ya yağmur altında...

‘Yağmurda ıslanmak iyi geliyor’ diyor... Asi’nin isminin geçmediği bu cümlenin üstüne ,’sen iyi geliyorsun’ diye bakarken... “İyi geceler Demir” diyor Asi... Demir ‘in gözleri bitmeyecek bir doyumsuzlukla, gitmemesini istiyor ondan… Ama yürüyor Asi... yavaş ve sakin...

TUBASİ, Sohbet Köşesi, 1 Temmuz 2012



18. bölüme ait görsel çalışmalar MELIKE(C)'den