21 Nisan 2012 Cumartesi

Öykünmeler...



Çok yazmak isterdim iki şeyi. Toputopu iki dize ile bir de öyküyü. Ama biri benden önce yazmış onları. İyi de yapmış. Ellerine sağlık. Hiç olmazsa dizeleri okumuş oldum, diziyi de izledim.
Eğer Cahit Sıtkı Tarancı yazmasaydı, ben yazayım çok isterdim o iki dizeyi;

“Sivrisinek de halinden memnun değil,
Vızıltısı şikayet makamındadır”  diyen.

Okumak apayrı bir tat;  ama yazmak başka tat. Bir Cahit Sıtkı’nın yazdıklarını bir de bir ASİ’ye öyküyü yazmayı çok isterdim. Zaten hep aklımda dolanırdı çocuklumda çok bulunduğum teyzemlerin Ereğli’deki çiftliklerinden bir roman çıkarmak. Çiftlik aynı çiftlik olacak, yine kalabalık bir aile; ama kahramanlar derleme. O çiftliğin kahramanları değil. Yine hayalle çeşnilenmiş; ama biraz da esinlenilmiş kahramanlar. O çiftliği görüp, kaç yazı geçirdikten sonra o çiftlikte geçen bir romanı gel de yazma.

ASİ’ye’yi biraz da bundan sevdim. Düşüncelerimin gerçekleşmesiydi. Daha çocuklukta, Ereğli’de tohumu atılan. Başka öykülerin geçtiği bir çiftlikti, başka bir şehirdi, başka aşklardı benim kafamda gezen; ama yine çiftlikte bir öyküydü Hatay’da yaşanan.

Çok isterdim bir bitmez öykü yazmayı. Bitse de süren bir öyküyü. Bitmelere aldırmayan, bitmek sözcüğünü bitiren o öyküyü. Hiç aklıma gelmeyen bir köşede, hiç bilmediğim, görmediğim, gezmediğim bir şehirde. Hatay’da geçen hikayeyi.

Kozcuoğulları’nın derler, bir taş evli çiftlikte yaşanır o ASİ’ye öykü.
Bunları yazmak istermiş de bilmezmişim; ta bunlarla karşılaşana kadar. Cahit Sıtkı’yı hep bilirdim. Olgit. Onu ne zamandır bildiğimi de bilmiyorum. Ne arabesk müzik çeldi aklımı onun dizelerinden ne diziler. Sevdiğim müzik de ASİ’ye’nin müziği zaten.

Kapımızı çalan ilk notanın kulağıma değmesiyle bildim o ille de yazılması gerekirmiş öyküyü. O notayı izleyen diğer notaları nasıl bekledim. İlkin bir su damlasının düşüşü gibi gelen notayla çelindi aklım. Sonra o düşmüş su damlalarının su birikintisine dönüşüp, yeni damlaların su birikintisine damlamalarını andırırcasına düşüşlerine düştü aklım. Bir müzik ki düş gibi. Bana da bir düşün kapısını açacak gibi. Açtı da. 

Müzik bir görüntüyle karşımda. Mısır koçanları içinde gezinen bir kız görüyorum ekranda. Çiftçilik var temada. Aklım nasıl çelinmez. Çiftçi, çiftlik, çiftçilik.  Katıksız bir aşk. Naif, gizli, aşması gereken engellerin önünde titreyen.

Bir diziyi izlemeye başladım ilk kez notaların davetiyle. Biraz da gülerek içten içe kendime.
Tek değilmişim. Burayı dolduran bunca güzel insan da aynını ya da benzerini yaşamış meğerse. Onlar da koltuklarına mıhlanmışlar haftanın Cuma günleri, saat sekizde. Bir ASİ’ye öykü için.
O ASİ’ye öykü yazıldı. Oynandı da. Biz de seyrettik. Yazılmış öykü bitti. Noktası, 71 karat.  Ama öykünün öyküsü bitmedi. Öykünmeler de. Şimdi, bir öyküye öyküler yazma zamanı. Bu da onlardan biri.
Acemi Demirci, Sohbet Köşesi, 12.04.2012





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder