Hani su gibi akar derler ya. Hani coşkun sular yataklarında akar ya. Düz ya da kıvrıla kıvrıla. Mesela Hatay’da. Bir coşkun Asi’de.
Akar gider nehirler ovalar boyunca. Yolunda. Doğal yataklarında. Taşlara yosun bağlatarak. Çakılları parlatarak. Kumları dibe dibe öğüterek.
Dizilerin de bir akışı var. Kiminin yatağı küçük bir dere; kiminin ulu bir ırmak.
Kütükleri bile sürükler bazen bir nehir coşarsa. Ama kimileyin de kütükler bent olur ona.
Bir dizi aktı tek; bir tek. Tek bir dizi. Yormadan. Su gibi aktı.
Su oldu; yatağını buldu. Adı Asi konmuş. Ovaları suladı Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de, Bursa’da. Şimdilerde Azerbaycan’da, Sırbistan’da. Ondan önce hatta Arabistan’da.
Yatağında akarken güzeldir nehirler. Önü kesilmeden.
O tek diziden gayri tek bir dizi göremiyorum yatağında aksın. Habire önü kesiliyor dizi derelerinin, çaylarının, nehirlerinin. Açmazlara, çıkmazlara yönlendiriliyor yataklarından. Ani kesişlerle sapıyor sular; koca nehir küçük kollar oluyor, dereye dönüyor.
Oysa Asi’ye bir baksalar. Nasıl da akmıştı kendiliğinden sulaya sulaya yüreklerimizi. Kandıra kandıra kavramların harmanından içirtmişti hepimize.
Bir Çocuk Sevdim dizisinin adına ısınamamıştım baştan. Başladıktan çok sonra izledim. Hep ağlayan bir kız vardı; nasıl dinecek gözyaşı, merak ettim. O dizi de yatağını bulamıyor daha şimdiden.
Onca çalışanın, ekmek yiyenin geçim kaynağı hiçbir diziye laf söylemek istemem. Ancak, küçük bir çıtlatma faydalı bile olur. Zira önü kesilen, yatağında akmayan, ansızın kıvrılan nehirler, ya bir yüksek kayadan denize dökülür ya da sonunda kurur.
Acemi Demirci, Sohbet Köşesi, 27.01.2012
SEFA 66
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder