Demir... Geçmişinin haklı acısıyla gelmişti oraya... Cehenneme çevireceğim diye yemin etmişti oraları, ateşe verecekti… Gözü ürkütücü bir düşmanlıkla bakıyordu. Düşünüyordum… Ben olsam… benim annem… benim kardeşim olsa… Ben de bakardım öyle diyordum... Cehenneme çevirmek için belki de hazır hissederdim kendimi, unutacak olacağım anlarımda yanımda bana o zamanları hep hatırlatacak bir teyzem olurdu. Öfkemi güçlendirir, kinim de hep dipdiri kalırdı... Hak veriyordum vermesine de... Anlamadım sonra... Nasıl unutur insan... Nasıl vazgeçer yıllandırılmış bir öfkeden... Nefretiyle korkutan bir adam… nasıl olur öyle…
Dedem hep 'iyi insan, kötü insan yoktur kızım' derdi...'ikisinden de var içimizde... seçimi yapacak bizleriz '...
Aydınlıktı bir tarafı insanoğlunun... bir tarafı da… karanlıktı işte… Yaratılmışlığında vardı bu... Seçimleri onu 'o' yapan oluyordu... Ya da hayatın ona gösterdikleri... Bu derince meselenin sırrı tesadüfler mi, şansımız mı ya da bize bahşedilen gücümüz mü? Hepsi ya da... hiçbiri…
Demir'in payına düşende Asi oluyor... Hani gözleri sevgiyle de bakmıyor Asi'nin... öyle karşısındakine kolayca alışan, sessiz yaklaşan biri de değil... Siyah buklelerini savuruyor, toprakta kendinden emin ve hep meydan okuyor, atın üstünde rüzgarla savaşıyor, gözleri büyük bir güçle karşısındakini eziyor... Yüzü su gibi saf belki insan kapılıp gidiyor ama sözleri ağır bir ok gibi de çarpıp duruyor...
Karanlık tarafının Demirin epeyce sıkı bir düşmanı oluyor, aydınlık tarafı içinde bir asi olup çıkıyor, isyanı basıyor, yorgun yürekli bir adamken Demir hayat verdiği nefesle kendi nefesini buluyor... Kalbinin sesini duyuyor... Annesinin ölümüne sebep bir soydan gelen kız içinin aydınlığı oluyor...
Asi, yüreği babasının çaresizliği içinde, çiftliğinin ışıklarının söndürüldüğünde, şöminenin önünde içine doğru dönüp karanlığın bitmesini bekliyor... Demir, çiftliğin önünden geçerken ailesiyle, gözleri ışığın olduğu pencerede, yüreği Asi'nin peşinde takılıp kalıyor...
Aydınlanmış yüreği, Asi'nin yalnızlığına dayanamıyor...
Çalan telefona baktığında Asi, içinden ne geçiriyor anlamıyorum… Seviniyor mu? Bilmiyorum… Ama suskunlarda Asi… Bir süreliğine… Demir ‘eğer korkuyorsan’ diye başladığı cümlesini yarıda kesiyor keskince ‘ hayır… korkacak bir şey yok’ diyor… Demir’in mağrur sevgilisi unvanını bir kere daha gün ışığına çıkarıyor. Demir elinde feneri, çiftliğin arka bahçesinde gözleri ışığın olduğu pencerede… Gülümsüyorum kocaman Asi, Demir’i azarladığında, Demir’in ‘seni yine mi kızdırdım’ diye içerlediğinde…
‘Yalnız olmadığını görmek istersen, kalkıp pencereden bakman yeterli’…
Pencereye doğru yürüyor Asi…Perdeyi araladığında dışardaki soğuk karanlığa bakıyor…
‘Baktım. Ne görmem gerekiyor?’
‘Hala görmüyor musun?’
Karanlığın içinde bir nokta fenerin ışığı… Asi’nin yüzünde kocaman bir gülümseme oluyor, o asi kız sıcacık oluyor… Küçük bir nokta ışık… Sevgiyle kabartıyor içini… Anlamadım diyordum, Demir niye unuttu öfkesini diye… İşte bu gülümsemeyi görmek için… Bu ufacık tebessüm her şeye değiyor...
‘Şimdi görüyorum…’
Demir’in de içini görüyor belki de… Önyargılarını rafa kaldırıyor kısacık bir an… Gene de kuşkuyu seviyor Asi…
‘Bu numarada tecrübeli gibisin?’
Telefonun diğer ucunda Demir, belki de en çok bu hallerini seviyor Asi’nin… Gülümsüyor…
‘Nerden anladın… Evet aslında tecrübeliyim’
Kızgın yüzünü getiriyor belki de gözlerinin önüne, perdeyi çekişini seçebiliyor durduğu yerden, içinde onu öfkeli görmekten hoşlanan hınzır bir çocuk var sanki…
Asi, pencereye sırtını dönüyor Demir’e döner gibi… Yüzünün hali değişiyor… Telefonu yüzüne kapatır diye bekliyorum o an, belki de son kelimesini dinleyip kapatacak…
‘İyi tahmin… Korkmasın diye kendi ışığımı açıkta tutardım, kapının altından ışık geldiğini görsün, rahat uyusun diye ışığımı kapatmazdım… Melek karanlıktan korkardı, ışığı görünce uyuyuverirdi...’
Asi’nin güzel olduğu anları çeşitliydi… İnsanın güzelliği değişir mi… Onunki değişirdi… Yeniden Demir’e döndü, perdesini yeniden aralayıp yüzüne o… büyülü temizliği yerleştirdi… Dudağında huzurlu bir tebessüm kırıntısı duruyordu, dışarıya Demir’e bakar gibi bakıyordu… Öyle güzeldi ki... ’Teşekkür ederim’ dedi sonra… Yalnızlığını paylaştığı için mi, yalnızlığı paylaşan Demir olduğu için mi, yalnızlığını paylaşan Demir gibi ince ruhlu bir adam olduğu için mi...
Demir, feneri ağaca astı… Asi’nin karanlığına bir ışık yaktı… İçindeki aydınlığın bir zerresi dahi değildi… O kocaman gülümsemeyi görmesini dilerdim Demir’in…
TUBASİ , Sohbet Köşesi, 3 Şubat 2012
Balim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder