28 Eylül 2012 Cuma

Asi sular kenarında


Asi, ılgıt ılgıt akıyordu rüzgar sesi gibi. Üzerindeki eski taş köprünün ardından. Kenarında gelincikler açmıştı. Kimisi iki taş arasında. Yapayalnız. Tek başına.
Koyunlar berideki otlakta yayılıyordu. Melemeleri duyuluyordu papatyalar kadar beyaz kuzuların.. Arı sesi, kuş ötüşü, böcek vızırtısı senfonisi dinleniyordu asırlık çiftliklerin yan yana uzandığı  kentte. 
Asi, koyu renkli sularıyla sakince akarken Reyhanlı’nın girişinde bir toz bulutu yükseldi. Istanbul’dan gelme bir araba tozu dumana katarak girdi çiftlik evlerinin sıralandığı toprak yola. O tozu dumana katarak delicesine girerken Asi’nin rengi biraz çamura dönse de yine de sakindi yatağında.
Otlayan koyunlar ürktü arabadan. Bir kız yola sıçradı kızgınca. Kollarını açtı. Savrulan toza dumana, savrulan saçları karıştı. Öfkesi ne arabaya ne de sürücüsüneydi. Öfkesi, görünürdekini görmeyen demir gibi gözlereydi kızın.
Asi o günden sonra pek sakin akmadı. Bulanık suları yavaş yavaş kıpırdadı. Çalkalandı.
Tozlu yolda kollarını açan kız, İstanbul’dan gelen yabancı arabadaki yabancı delikanlıya kollarını açmasa da onu dinlemeyen kalbi, o yabancıya  kapısını açtı. Ardına kadar. ASİ’ye kızın suyu da çalkalandı, kıpırdadı Asi Nehri suları gibi.
Asi sular, asiydi geçmişin getirdiği küskünlüklere. Asiydi, kalbini dinlemeyen; ama ailelerin kinlerini dinleyen iradelere. Asiydi, geçmişteki hataların yeniden yeniden tekrarlanmasına. Asi sular kızdı, yuttuğu bir öyküyü hatırlayınca. Yutup geri kustuğu iki çocuğun öyküsüyle bulandı durdu. Köpürdü, coştu. Kükremesi bile duyuldu köprüden geçenlerce.
Asi sularla aynı adda ASİ’ye kız , kollarını iki yana salsa da kollarını açmak istedi hep köze dönmüş demirle dağlanmış bir kalbe.. Ama geçmiş.. O acı geçmiş. O acıları geçmeyen geçmiş… 
Asi suların kızgınlığı dinmedi, söylediği sevda türküsünü dinlemeyenlere. Coştu taştı o da. Sel suyu oldu. Kalplere girdi; gönüllere girdi; nerede saklı bir anı varsa o odaya girdi. Öyle gürül gürül girdi ki ne var ne yoksa yıkadı, arındırdı sel sularıyla.
Sıkı sıkı kilitli Demir kapılar bile açıldı Asi sularının karşısında. Demir yürekler, sabundan çıkan altınlar gibi pırıldadı. Pamuk gibi oldu.
ASİ’ye kız, o seli kah gözyaşında gördü, kah kendini dinlemeyen duygularında. Asi sular yatağına çekilirken, selin suladığı çorak topraklarda fidanlar belirdi. Yeşerdi ortalık. Menekşeler, güller açtı. Hanımeli, yasemin, portakal çiçeği koktu her yan. Boz tarlalar yemyeşil güldü. Kurumuş duygular sulandı. Kapalı kalpler açıldı. Ne var ne yoksa o ana dek söylenmemiş, dökülüp saçıldı.
Asi sular yatağında sakince akarken yeniden, Asi kenarında biri Demir’den bir el, biri minik bir el, biri yaba, orak tutmuş avuçlarında yara izi olan ASİ bir el  birbirine sıkı sıkı yapışmış kuzu sesleri arasında gezerken güneş, ASİ’ye kızın boynundaki altında yanıp, göz kırptı gülerek.. 
Acemi Demirci, Sohet Köşesi,  26.09.2012
irinalove

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder