11 Temmuz 2011 Pazartesi

İsyankar...

İsyankar anlamlı sözcük Asi mi? O artık “bitmez bağlılık” anlamlı bir kelime oldu
Bir dizi izleyene kadar bizim için sadece bir sözcüktü “asi”... Ne daha fazlası ne daha azı. Lamı cimi yoktu. Korsanları çağrıştıran bir sözcüktü asi. O kadar. Ötesi yoktu.
Başkaldıranlar bu sözcükle tanımlanırdı. Kafa tutan, isyan çıkaranlardı asiler.
Asi denildiğinde hoşlanmazdık bile. Gerçi yeni yetmelikte bize de denmiş olabilir, biz de asi olarak nitelenmiş olabiliriz on yedimizde. Ama o yeniyetmeliğin olağan akışındandı. Sonra kavak yelleri durulur, ayaklar yere basardı.
Sözlüğün ilk sayfalarında “A” harfi ile başlayan sözcükler sıralamasında sonlarda yer alan bir sözcük olan asi, nasıl da zarif bir anlama büründü sonraları.
Romanlarda ya da şiirlerde rastlardık daha çok bu sözcüğe.
Günlük hayatımızda az kullandığımız hatta günlerce hiç ağzımıza dahi almadığımız bir sözcüktü belki de.
Ne zaman mısır koçanları arasında gezen, Asi nehrinin yosunlarına özenmiş mısır koçanlarının yeşilinden; toprakta, yaprakta, dalda, koçanda gezinen bir çift çiftçi ruhlu gözle karşılaştık o zaman bir ASİ masalına yol almaya başladık. Sadece mısır tarlalarında, maydanoz tarlalarında, ekinlerde, ovalarda değildi yolumuz. Hatay’ın uzandığı, Asi Nehri’nin döküldüğü Akdeniz sahilleri bizim için Asi bir yol oldu. Ama ne yol. Yol bitse de biz hala yürüyoruz. Ne güneş; ne yağmur; ne dolu; ne fırtına. Seve seve yürüyoruz aldırmadan.
Pamuk yetişir güneyin bereketli topraklarında. Biz pamuk yürekli demirler görür olduk güneşin kavurduğu, çatlattığı bazen suya hasret tarlalarda, bahçelerde.
Mısır tarlalarının nazlı nazlı uçuşan sarı püsküllerinden bir müzik doldu evimize bir akşam, hiç beklemediğimiz bir anda, hiç ummadığımız tesirde, sihirli bir flütten gelircesine. O an kulak kabarttık o müziğin anlattıklarına. .
Kulak kabarttık önce; sonra göz kulak kesildik.
Göz kulak kesildik derken ardından müptela kesildik bir diziye.
Asi, bizim için sözlüğün ilk harfinin yer aldığı bölümün sonlarındaki üç harfli bir sözcük olmayı terk etti, çaldığı maya tuttu. ASİ bir korsan kesildi Asi; bizi esir aldı gemilerimizde, Cuma günleri saat 20.00’den başlayarak. Ve Cuma günleri saat 22.00’den itibaren öbür Cuma’nın saat 20.00’sini bekleterek. Hiç böyle sevilen bir asi, bir korsan olmamıştır daha evvel hiçbir denizde eminim. O korsan Akdeniz’den çıktı. Şimdi Monakolar ’da geziyor ara sıra.
Asi bizim için ASİ’ye’nin kısaltması oldu. Güzelliklerin kısaltması oldu. Saf sevginin, naif bakışların, bozulmamışlıkların kısaltması oldu.
ASİ’ye, ASİ idi ve ASİ bize masaldan öte bir sevgiyi, aile bağlarını, kinin aslında bir sevgi bendine çarpmadıkça ne kadar güçlü çarpınca nasıl da kırılgan olduğunu; kin zehrinin panzehrinin sevgi olduğunu kulaklarımıza duyurdu, gözlerimizin önüne serdi.
ASİ bizim için tutku oldu. Asi’nin sözlük anlamı ne olursa olsun, sözlüklerde nasıl tanımlanırsa tanımlansın tek anlamlı bir sözcük oldu: Bitmez bağlılık.
Tutkulu sevdaya tutkuydu bağımız.
Tabiata tutkuydu hem de nasıl.
Mimarinin taşlarda konuşanına tutkuydu. Mimarinin hasına tutkulu gözlerimiz bayram yaptı taş konakların her köşesinde gezinirken..
Kıyafetlerin en kadına yakışanının, en çiçekli, allı güllüsüne; rengin çiçeklerde bayılmışıyla desenlenmiş basmalara, pazenlere biçileninin; kloş eteklerin kalın kemerlerle süslenmişinin; tiril tiril uçuşanının adı oldu.
Kır tarzına nasıl da hasret kaldığımız, şehir hayatında buluta, kaya başında yeşillenmiş yosuna, uçuşan her çeşit kuşa , ağaç gölgesine aslında nasıl da içten içe özlem çektiğimizin aynası oldu.
Egzozlu çok şeritli yollarda, trafik sıkışıklığında bunalmışlar olarak yağız atla gölgeli yolda, palmiyeler altında ya da Samandağ’ı sahilinde bir gezintinin güzelliğini, yalınlığını duyumsatan oldu. Sadece bir diziydi Asi; ama tüm bu kavramları sadeliğiyle duyumsatandı da.
Aynı anda sevgisinden, nefretinden, kininden, intikamına kadar pek çok hissin gezindiği dumanlı başların, bir gizli köşedeki ağaç altında, saçları savuran rüzgara karşı oturarak dinlenmesi oldu bazen. Dert ortağı bir küçük oğlanla.
Dumanlı başlar, dumanlı dağlara kafa tuttu efkarda. Duman, iki seven ama sevgilerini kendilerine, birbirlerine, çevrelerine söyleyemeyecek koşullarla kuşatılmış sevdalıların gözlerindeki pus oldu. Bazen aktı o pus göz pınarlarından; bazen ters baktı gizlilerde ağlatmak üzere. .
ASİ, 71. haftasında bizim için bittiğinde yeniden başladı.
Hani Anka kuşu gibi. Külünden doğan efsane kuştur ya Anka; ,Simurg da denir ona. Anka, Kaf Dağı’nın ardından kalktı geldi; yanıbaşımıza konu. Yeni bir ad daha edinmiş olarak. ASİ adıyla.
71.haftasında yandı masal kuşumuz. ASİ adlı anlamız.
Hala onun güzel tüylerini; mısır koçanlarıyla dolu tarlalardan ılık ve sakin rüzgar gibi süzülerek gelen notalarını; uçuşunu; sahile, tarlaya, saklı köşelere konuşunu; yanışını yazıyoruz, yaşıyoruz. Küllerinden mürekkep yaptık. O mürekkeple yazarak her seferinde, her yazıda yeniden yaşatıyoruz.
ASİ Anka oldu, yandı. Biz de bitmelere karşı asi. Küllerinden böyle doğuyor işte yeniden, yeni baştan ASİ.

Acemi Demirci, Sohbet Köşesi, 05.07.2011


FABLE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder