14 Ağustos 2011 Pazar

e.min potpuri...

… sıkça rastlıyorum bazı bölümlerin izlenemeyişine asi-demir’de. Benimse tekrar izleyemediğim tek sahne ‘fener alayı’… aslında kırayım şu tabuyu, boş bir vaktimde izleyeyim diyorum ama olmuyor nedense… artık kaçmasam bile, hep o anı dolduracak daha keyifli şeyler buluyorum ve onlara kayıyorum… bir sonraki akla gelişe kalıyor o sahnelerin ikinci seyri… Sonunda sanırım nedeni buldum… o ‘fener alayı’ 71 bölümlük izletide benim için tek gerçek olmayan yandı. Kaçmak değil de sanırım manasız bulduğum için bir türlü fırsat yaratamıyorum onu seyretmeye…

[eda]



…27. Bölüm… gerçekten Asi ve Demir’in karakteristik pek çok yönünü öne çıkaran bir bölümdü. Demir’in kendi kendini soktuğu suçluluk cenderesinde kısılışı, Asi’nin yılmayan ama tek bir söze suları tersine akıtan mağrur yapısı. Ve ne kadar haklısın… Asi hep bekledi… hatta Demir’i beklediğini bilmeden bekledi o senelerce… beklemesine değecek birini bekledi önceleri… ve sonrasında tek bir kez söylenen “Bekle beni” için bekledi hep. Bir keresinde suçladı Demir Asi’yi… “İlla söylemem mi gerekiyor, anlamıyor musun?” diye… halbuki Asi onu hep anladı, bazı anlar fevri davransa bile sonrasında anladı… aslında Asi-Demir’in sonu gerçekte ‘hazin’ olmalıydı… Yaşamın kendisinde ‘birbirine inanç’… ‘aşka inanç’ hiçbir zaman bu kadar kuvvetli olmuyor… ‘ben’ ve ‘gurur’ garip şeyler, korkarım aşka asla yenilmiyor. İyi ki yenildi bizim dizimizde… bunun için yürek dolusu teşekkürler senaristlerimize…

EMOSH



…gerçekten de yaz ile boğuşuyoruz… sıcaklarla da … ama bu gün yağmurlar yağdı İstanbul’a… pek hoşuma gitti bunca zaman sonra. Böyle yaz yağmurlarında asi-demir’i hissedişim gelip gelip durdu aklıma. Hani o Asi-Demir’in ilk bittiği 2009 yazı… ne inanılmazdı. Bu günler içinde aynı şeyi söyleyeceğiz gelecekte biliyorum… yarınlar içinde. Ama o yaz bir başkaydı işte. Bol yağmurlu bir yazdı ve asi-demir sürekli yağdı… biraz geriye gidelim istedim… o günleri yad edelim


“… Gözalabildiğine ayçiçeği tarlası... yeşil saplarının üzerinde nasıl da mağrurca salınıyor kozmik fiziğin anahtarları, bu papatya familyası. Sanki bilmiyormuşum gibi, sanki bıktıracak kadar yazagelmiyormuşum gibi Asi-Demir’de hissettiğim mucizeleri, uyumu... kışkırtıyorlar daha da beni... ‘İşte bak doğanın altın oranı... aldık aramıza onları.’ Ne yorgunluk artık bu tesadüfler, ne de dermansız bırakılış... bir tür bakakalış. Okuduklarımla, gördüklerimle, inandıklarımla... benimle bu dizide buluşanlarla... hayal gücümü zorlayanlarla... sınırlara taşıyanlarla, kalakalış orada. Tanımazlıktan gelemiyorum bu defa da... bir kıskançlık miti dokunup dokunup kaçıyor aynı zamanda bana... her gün doğumunda tanrısına dönen o su perisinden farklı değil asi kızda... cezalandırıcı, sevgisi oranında. Kaskatı kesecek Asi’yi kıskançlık da... Saçları... birtek saçları teslim olmayacak onunda... dönecek adanmışlıkla tanrısına daima. Altın oran ve kıskançlık... kucaklıyorlar benim uçuk kaçık hayallerimde birbirlerini burada. “(2009)

esra



…Icequeen… ne muhteşem bir başka dönem! Asi-Demir’le yolu kesişen ama ne yapacağını bilemeyen bir yürek… nasıl da engellenemez bir paylaşma ihtiyacı içindeydi o da bizler gibi. Hangimiz bir diğeriyle konuşmaya daha muhtaçtık bilmiyorum, bizler mi, o mu? Onun her yazısını deliler gibi kendi kendime mırıldana mırıldana okuduğumu bu gün gibi hatırlıyorum. Usayken’le şaşkınlık içinde onun yazıları hakkında konuştuğumuzu… Asi, Monte Carlo’dan çok daha evvel, forumları takip eden bizler için, evrenseldi… bu o kadar belliydi ki. Asi’nin burada kalmayacağına inancım da çok. Kendi yok olup giden güneşler gibi ışığı yıllarca insanlara gelmeye devam edecek. Ve biz dönüp dönüp aynı şeyi duyacağız… “Bu nasıl bir şey!”… Bu bir dizi mi?

Gönül istiyor ki dil de evrensel olsun… onların gözlerinin sözleri gibi… herkese aynı şeyi duyursun… ama olmuyor maalesef. Hiç değilse İngilizceye tercüme edilmeleri ricası geliyor arada Türkçe forum paylaşımlarımızın ama sizlerde takdir edersiniz ki bu neredeyse imkansız. Hangi birini tercüme edeceksiniz. Mümkün değil. Belki parça parça… alıntılanan ‘icequeen’ parçası gibi… tercüme diyemiyorum asla ama anlatmaya çalışabiliriz duygularımızı…

"and to me this is what made sooo many people believe in this love... that it is soo REAL and SURREAL... even the actors themselves... 'coz they had the ability to perfectly convey these conflicting emotions.. .and live under the skin of Asi and Demir for two wonderful years... ...?

… ve benim için, birçok kişinin bu aşka inanışının nedeni… o kadar gerçek ve gerçeküstü ki… hatta aktörlerin kendileri… çünkü bu çelişen duyguları bize kusursuzca geçirmekteki yetenekleri… ve iki harikulade yıl boyunca (tenlerinin altındaymışçasına) yaşayışları Asi ve Demir’i

e.min, Sohbet Köşesi, 12 Ağustos 2011


emos

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder