27 Ağustos 2011 Cumartesi

Yıllar aktıkça...

Bir kere de izlesen aynı bin kere de. Belki bin biri bulanlar olmuştur daha ben ikileyemedim bile.

Birkaç yıl önce, haftada sadece bir kere, haftanın tek bir gününde yalnızca saat 20:00-22:00 arasında Hatay’da bir çiftliği, tarlalarını, yaşayanlarını, geleneklerini, doğallığı, naifliği izlemekle yol bulmuş; yıllar aktıkça akacak bir kapılış.

Üstelik üstünden birkaç yıl da geçti. Bölümleri indirmiş ve istediğinde, özledikçe izleyenlere öykünmüyor değilim. Değilim ama hala elim değmedi o işlere. Foton devri dedikleri doğru galiba. Bir gün yirmi dört saatte geçmiyor gibi. On altı saatte geçiyor sanki. Yoksa hiç indirmez miydim ben onların yetmiş birini de yetmiş bir defa... Ellerim hep tuşlarda. Kah bura konularına kah “olur a bir gün bir işe yararsa” diye başka başka yazılara, öykülere değiyor.

ASİ bu akar, akarken de akıtır. Bizi de sürükler önünde. Selin önündeyiz. Selin önündeki kütükler bile bir yerlere takılı kalır ama biz ne dal tutarız ne ağaca sarılırız. Akarız Asi ile. Zaten kütük de değiliz. O bir teşbihti.

Öyle iyi anladım ki ASİ’nin ters aktığını. Güya bitti dizimiz. Ama biz dizinin hala tam içindeyiz. Göbeğinde. Hatay güneşinin altında. Çatlamış toprağın üzerinde. Çiftliğin palmiyelerle gölgelenmiş yolunda. Künefe kokan, Hatay yemekleri kokan rafları işlemeli örtülerle kaplanmış mutfağında. Esintili terasında. Düşman ailelerin hepsinin de evlerinde. Koyunların ağılında. Atların nal izlerinin peşinde. Taş evlerin köhnememiş ama eskidikçe dirilmiş avlularında. Çay masalarında çiftlik bahçelerinde ceviz ağacı altına kurulmuş. Lastik çizmelerden halılara dökülen çamurlarda. Sulama kanallarının yanı başında.

Hala en sevdiklerimizin tam ortasında Hatay, Kozcuoğlu çiftliği, sabun şölenleri, lastik çizmeli kızla komşu çiftliğin oğlunun aşkı. Evin her bir bireyi, oranın her aşkı taptaze aklımızda. Sevdaların külleneni de, alev alev yananı da. Ne yangınmış o sevdalar. Ne Asi Nehri’nin bulanık suları söndürebildi hani o ters akan çılgın nehir ne de geçen yıllar.

Bir kere izledim ASİ’yi. Sadece bir kere. O da yetti. Binlerce sayfaya bedel, yüz binlerce sözcüğe denk oldu. Yüz binlercesi de yolda.

Acemi Demirci, Sohbet Köşesi, 24.08.2011


CaNaN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder