8 Ağustos 2011 Pazartesi

Mutlu Şehir...

Antakya'da yaşlı bir Yahudi amcanın evinin önünde çaya davet edilmiştik… Bizim yabancı olduğumuzu anlamış… nerden gelip nereye geldiğimizi iyice sorduktan sonra kokusunu aldığımız çayına çağırmıştı... O dar sokağa atılmış küçük bir masanın etrafına iskemleler eklenmişti… Sohbetin ortasında ona 'buraların aşkları çok ünlüymüş' dedim… Aklımda bir Asi ve Demir vardı… Başını olumsuzlukla salladı… 'yanlış bilmişsin… ayrılık vardır burada tek'… 'Görüldüğü gibi bereketli değil o zaman ' demişti yanımdaki arkadaşım... Ona bu cuk diye oturan lafından sonra (herhalde beklemiyordum ondan ) şaşkınlıkla bakmıştım... İsmini sormayı unuttuğum (oysa o bizimle ilgili her şeyi öğrenmişti)o tatlı insanın gözüne bir efkar gelmişti…

Sonra bana sanki tanıyormuşum gibi bir sürü isim saydı… eskiden kitabevi işletmiş… O arada eski yerinin nasıl kıymete bindiğinden de övüne övüne biraz da pişmanlıkla anlattı durdu… Şehrin en muntazam yeriymiş onunkisi… Sevgililer gelirmiş kitap okuma bahanesiyle zamanında... Her birine şahit olmuş… Evlenip çoluk çocuğa karışanına da… bir daha kavuşmadan ayrılanına da…

'Çok mutlu bir şehir değil' demişti sonra… Gözlerinde çok fazla okumuş bir hal vardı… Gene gideceğim Antakya'ya... Mutlaka uğrarım yanına…

Bir iki hikaye anlatmıştı bize… Bazılarını abartıyor hissine kapılsak da hiç bozmadık o güzelliği…

Asi'nin 27.bölümü izledim bugün…

Hani Ali Efendi'nin geldiği bölüm.

Ama ayrılık bariz olduğundan izledim… Ayrılık bölümlerini izliyorum bu sıralar… Ayrılığın da nasıl kıymetli bir şekilde taşındığını izliyorum… Ben Asi ve Demir ayrılırken, hüzünlüyken... nedense daha çok söyleyecek buluyorum…

Demir 'İhsan Bey’in hatırına' yeni açılacak süt fabrikasıyla ilgili yemeğe katılacak… Kerim'e rahatsızlakla 'Asi'nin olup olmayacağını' soruyor…Yemek sırasında İhsan'ı ne Asi ne de Demir dinliyor… Demir kaşları kalkık, gözleri yere doğru bakıyor dimdik oturduğu sandalyede… Asi sürekli ona bakıyor… bir kırıntı arıyor… bir tane… ufacık da olsa o bakışlardan… o itiraflar ettiği adamdan. Öptüğü adamdan bir şeyler arıyor… Demir kalkıyor masadan… Ardından Asi… gidiyor arkasından… Yetişmek mümkün değil… Arabasına atlayıp uzaklaşıyor Demir çoktan… Burnu sızlıyor sanki… nefes alıp bir adım daha atmak için hazırlanıyor…

Şirketin önüne gidiyor… Telefon açıyor… Demir merdivenlerden inerken telefona bakıp yüzünü ekşitiyor nerdeyse… Asi şaşkınlıkla bakıyor o manzaraya… Demir telefonu duymazdan gelip cebine koyuyor… Asi'nin elinden telefon yanağından süzülüp aşağıya doğru iniyor… Küçük bir çevrede, yıllardır aynı insanlarla aynı hayat tarzında yaşayan birisi bu çok fazla… O bu değişimi anlayamıyor…

Ama bir adım daha atmak… sormak… sorgulamak için gidiyor gene arkasından… Onun dünyası bunu anlamıyor çünkü…

Demir kuşlu eve gidiyor… sokakta ona ait değilmiş gibi duran ağır adımlarla ilerliyor… Asi ise aksine emin, sık adımlarla gözlerinde hüzünler yığılmış bir şekilde… O şarkının melodisi başlıyor… Dinlemiyorum uzun zamandır… Sol yanım cız ediyor çünkü…

'Bir Asi Aşk'

Asi'nin eli o kapıya zor gidiyor… yaşları akmak için çırpınıyor pınarlarında… Dudağındaki sızı atıyor zoraki… Elleriyle hızla yaşlarını siliyor, burnunu çekiyor...

Demir ise eşyaları topluyor… gözleri efkarlı… umutsuz… Bakıyor Şahmerana…

Kapı vuruluyor… açılıyor...

Demir'de gördüğüm ne bilmiyorum... Asi'ye bakınca görüyorum sonra… Hissizlik Demir'in ki… Boşluğa bakar gibi bakıyor Asi'ye...



Betona önce Demir oturuyor… sağ kaşı inip kalkıyor… ellerini birbirine bağlayıp önüne getiriyor… Asi kararsızca yanına oturuyor…

Oturuşları… Asi'nin krem gömleğinin açık düğmelerinin arasında duran altın kolye… Demir'in griliği. Arkada duran renk renk çiçekler... Asi'nin Demir'e bakarken sarkan buklesi… Elleriyle nasıl taşa tutunuşu… Demir'in tek bir noktaya bakışı… yoksuzluğu...

Her şey… O kadar uygun ki… Yolları ayırmaya… Arkadan göz kırpan çiçekler bile bozamıyor o kasveti… Ötüşen kuşlar nafile çırpınıyor… Tyche elinden geleni yapsa da işe yaramıyor…

'Yüzüme bakmıyorsun… Sorun ne… Yoksa kira meselesi mi..?
'Kira değil… İlgisi yok...'

Asi konuştuğu için biraz rahatlıyor sanki...

'Ailevi meseleler… Biz sizin gibi birbirimize kenetlenemiyoruz… Özellikle son zamanlarda bunu pek beceremedik… Dağılıp gittik.'

Sonra Demir başını biraz olsun ona döndürüyor… Bir an bakıp kaçırıyor gözlerini… Asi o temiz güneşle apaydınlık duruyor çünkü… hele ki hüzünle iyice saflaşıyor güzelliği… Bakamıyor Demir… Kaçıyor…

'Ailemin bana ihtiyacı var'
'Peki bunun bizimle ne ilgisi var'
'Bizimle ilgisi yok tabi… Doğrudan benimle ilgisi bir mesele… Son zamanlarda kendi duygularımla o kadar meşguldüm ki. Yakınlarıma neler olduğun fark etmedim bile… Önceliklerim değişti Asi… Önce hatalarımı düzeltmem lazım'
'Yani?'
'Sadece şu sıralar zamanımı onlarla geçirmem lazım'
'İyi… Tamam'

İç çekip gözünden akan yaşı sildikten sonra ayrılıyor Asi oradan...

İzin verse Demir… Asi o küsmüş çocuğa uzanıverecek… Demir'se acının altında kalmış… güçsüz bırakılmış… Bir mesele Süheyla değil, onla nükseden yarası...

İzin verse Demir… Geçmiş günahları yakmaya hazır biri var yanında... Ama Asi bir anda… o atın üstündeki mağrur kız olmaktan çıkıp, o taştan kerpiçten evlerin içindeki, o coğrafyanın suskun, ıssız Şahmeran gibi kadınlarından oluyor… 'İyi... Tamam..' diyebiliyor o avluda… Demir'in ıstıraplı ruhuna direngen bir çığlıkla sesleniyor Asi aslında…

Önceliklerin değişilmesine, zaman istemesine değil o gidiş… Yüzüne bile bakılmayışta… umursanmayışta… Bir tatlı bakışın esirgenişine…

Asi orada Demir'in bütün suskunluklarını kuşattı… Ama fethedemedi Demir'in ruhunu…

Demir 'de gene… kapısına bir ayrılık bağladı Asi'nin…

Oysa çok başka olabilirdi...

'giden, gider' gerçektende...

Asi gözü yaşlı o dar sokaktan geçerken anladım… 'Çok mutlu şehir değilmiş orası'

TUBASİ, Sohbet Köşesi, 5 Ağustos 2011


xxdxx

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder