En
son… Ayrılıklardan bahsetmiştim, mutluluktan söz ederken kendi yüreğimi de
sizinkini de acıtmıştım.
Kavuşmaları
güzeldi Asi ve Demir’in... Yürek ısıtırdı, tarifsiz bir mutluluk aşılardı.
Ben
TUBASİ… Kavuşmalarını ne zaman yazsam, dönüp baktığımda, okuduğumda… Sevmezdim kendimi.
Yazamadım gene derdim. Olsun! Maksat sohbet olsun.
Bana
anlatılan masallarda, aşık ruhlar sarıldıklarında, ışık yayarlardı. (Senaryomdaki
bilgede benim dedem olur bu yüzden) Olmadık yerlerde bulurlar, insanlar onların
ışıklarından ruhlarını aydınlatırlardı. Tanrı onları aşık olmak için yaratırlardı.
Asi ve Demir işte benim masallarımdaki aşık ruhlardı. Sarılınca ışık yayarlardı,
ruhumu aydınlatırlardı, dönüp dönüp izlerdim onları, sonra başka taneler
yakalardım hasret dolu.
Özlem
üzerin şiirler, şarkılar, romanlar yazıldı, resimler çizildi biliyorum.
Ama
kim derdi ki… Bir kavuşma özlemi anlatsın…
35.BÖLÜM...
Asi
yeşil gözlerinden pırıltılar düşürürken, Asiye'si olduğu dedesine, ona
kıyamayan bakışlarıyla bir mendil uzanıyor ona doğru.
Hasretle
kalkıyor Asi, Demir ondan daha sabırsız, özlem dolu... Asi, gülücüklerle
süslüyor güzel yüzünü, demir gibi eriterek karşısındaki Demir'i... Melek'in
kanadı için koyduğu kilometrelerce uzaklığı yüreklerine koyamamışlar, daha da
alevlendirmişler içlerindekini. Demir değişmiş biraz, o bile yakışmış ona, Asi
alışacak, gözlerine bakması yeterli, o bakışlarda değişmiş hoş, tutku koyulmuş
içine bir tutam...
O
kabına sığmaz inatçı Asi, bir çekişte kolunu Demir'in, merdivenlerini koşuyorlar...
Dünyalara meydan okuyacak gibi tutku dolu hasretlerini, konağın küçük arka
bahçesine koyacaklar… Sığacaklar mı?
Yoruluyorlar
küçük koşuştan... belki de bir türlü kapatamadıkları özlem defterlerinden.
Bahçenin
ortasına geliyorlar... Güneş yüzlerinin güzelliğini daha da açığa çıkarıyor. Olan
oluyor...
SARILIŞ…
Bir
an bakıyor Asi Demir’e. Aşk dolu bir kız olmuş bizim kabına sığmaz inatçı kız.
Yüzü aşkın büyüsünü alınca daha asilleşmiş. Biraz sonra özlediği adam sarılacak
ona, dokunacak. Biliyor… Onun sevinciyle bakıyor.
Biraz
sonra bile olamadan Demir kucaklıyor Asi'sini. Sahiplenmiş onu, 'benimsin'
diyor sanki, Asi hep razı 'seninim' diyor... Dünyamsın diyor Demir, kollarının
arasında etrafında bir tur attırıyor. Belki sıkıyor belini, acımıyor Asi'nin
narin ince bedeni, Demir'in aşkı tatlı geliyor. Yabancı olmayan ama çok da
alışık olamadığı o toprak kokusu Asi'nin, Demir zihnini sarhoş edene kadar boynuna
gömüp çekiyor içine doğru.
Ayrıyken
değil ama sarılınca sığıyor hasretleri, azalmasa da teselli buluyor.
Özlediği
yüzüne bir kere daha bakmak için Demir, duruyor, gözleri mutluluklarla dolu
bakıyor Asi'nin yüzüne. Boynunu okşayarak geçen parmakları bir ara saçlarına
uğrayıp Demir'in yüzüne doğru sonlandırıyor yolculuğunu. Daha dokunmadan
dokunacağını bilir gibi Demir, ölmeden ölüyor. İki eliyle severken Demir'in yüzünü,
belki hayal mi gerçek mi diye yoklarken, Demir’e özlemini hatırlatıyor.
Yeniden
sarılıyorlar sonra... Asi'nin gözleri kapalı sımsıkı, ayrı kalan günlerinin
biriktirmelerine hüzün dolu. Bir çift damar hissediyor belinde, gittikçe onu
kendine çeken. Teselli verir gibi ama demin ona yaptığı gibi özlem hatırlatan
cinsten... Bedenleri ayrılmasa da yüzleri birbirine bakıyor, içlerinden başka
kavuşmalara umut geçirirken, birbirlerine yakalanıp, utangaç bir bakış
atıyorlar, Asi'nin o güzel eli Demir'in yüzüne gidiyor yeniden, çok
yakışıyorlar oraya.
Elleri
Asi'nin yüzünde sürünürken, Asi yavaşça kıvrılıyordu Demir'e... Hazırdı çoktan
ötesine.
Bir
sesleniş o günlük susturdu onları...
alıntı
Bir
tarifi yok bunun. Bin bir tarifin gücünün yetmeyeceği bir büyü bu.
İki
aşık ruhtular. Sarılırken, dokunurken ve yahut birbirlerinin yüzlerine
yaklaşırken bile… göz kamaştırıcı bir ışık yaydılar. Saatlerce gökyüzündeki
yıldızları izlemiş gibiyim.
TUBASİ
, Sohbet Köşesi, 30 Aralık 2011
Balim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder