1 Ocak 2012 Pazar

Aşık ruhlar...

En son… Ayrılıklardan bahsetmiştim, mutluluktan söz ederken kendi yüreğimi de sizinkini de acıtmıştım.

Kavuşmaları güzeldi Asi ve Demir’in... Yürek ısıtırdı, tarifsiz bir mutluluk aşılardı.

Ben TUBASİ… Kavuşmalarını ne zaman yazsam, dönüp baktığımda, okuduğumda… Sevmezdim kendimi. Yazamadım gene derdim. Olsun! Maksat sohbet olsun.

Bana anlatılan masallarda, aşık ruhlar sarıldıklarında, ışık yayarlardı. (Senaryomdaki bilgede benim dedem olur bu yüzden) Olmadık yerlerde bulurlar, insanlar onların ışıklarından ruhlarını aydınlatırlardı. Tanrı onları aşık olmak için yaratırlardı. Asi ve Demir işte benim masallarımdaki aşık ruhlardı. Sarılınca ışık yayarlardı, ruhumu aydınlatırlardı, dönüp dönüp izlerdim onları, sonra başka taneler yakalardım hasret dolu.

Özlem üzerin şiirler, şarkılar, romanlar yazıldı, resimler çizildi biliyorum.

Ama kim derdi ki… Bir kavuşma özlemi anlatsın…

35.BÖLÜM...

Asi yeşil gözlerinden pırıltılar düşürürken, Asiye'si olduğu dedesine, ona kıyamayan bakışlarıyla bir mendil uzanıyor ona doğru.

Hasretle kalkıyor Asi, Demir ondan daha sabırsız, özlem dolu... Asi, gülücüklerle süslüyor güzel yüzünü, demir gibi eriterek karşısındaki Demir'i... Melek'in kanadı için koyduğu kilometrelerce uzaklığı yüreklerine koyamamışlar, daha da alevlendirmişler içlerindekini. Demir değişmiş biraz, o bile yakışmış ona, Asi alışacak, gözlerine bakması yeterli, o bakışlarda değişmiş hoş, tutku koyulmuş içine bir tutam...

O kabına sığmaz inatçı Asi, bir çekişte kolunu Demir'in, merdivenlerini koşuyorlar... Dünyalara meydan okuyacak gibi tutku dolu hasretlerini, konağın küçük arka bahçesine koyacaklar… Sığacaklar mı?

Yoruluyorlar küçük koşuştan... belki de bir türlü kapatamadıkları özlem defterlerinden.

Bahçenin ortasına geliyorlar... Güneş yüzlerinin güzelliğini daha da açığa çıkarıyor. Olan oluyor...

SARILIŞ…

Bir an bakıyor Asi Demir’e. Aşk dolu bir kız olmuş bizim kabına sığmaz inatçı kız. Yüzü aşkın büyüsünü alınca daha asilleşmiş. Biraz sonra özlediği adam sarılacak ona, dokunacak. Biliyor… Onun sevinciyle bakıyor.

Biraz sonra bile olamadan Demir kucaklıyor Asi'sini. Sahiplenmiş onu, 'benimsin' diyor sanki, Asi hep razı 'seninim' diyor... Dünyamsın diyor Demir, kollarının arasında etrafında bir tur attırıyor. Belki sıkıyor belini, acımıyor Asi'nin narin ince bedeni, Demir'in aşkı tatlı geliyor. Yabancı olmayan ama çok da alışık olamadığı o toprak kokusu Asi'nin, Demir zihnini sarhoş edene kadar boynuna gömüp çekiyor içine doğru.

Ayrıyken değil ama sarılınca sığıyor hasretleri, azalmasa da teselli buluyor.

Özlediği yüzüne bir kere daha bakmak için Demir, duruyor, gözleri mutluluklarla dolu bakıyor Asi'nin yüzüne. Boynunu okşayarak geçen parmakları bir ara saçlarına uğrayıp Demir'in yüzüne doğru sonlandırıyor yolculuğunu. Daha dokunmadan dokunacağını bilir gibi Demir, ölmeden ölüyor. İki eliyle severken Demir'in yüzünü, belki hayal mi gerçek mi diye yoklarken, Demir’e özlemini hatırlatıyor.

Yeniden sarılıyorlar sonra... Asi'nin gözleri kapalı sımsıkı, ayrı kalan günlerinin biriktirmelerine hüzün dolu. Bir çift damar hissediyor belinde, gittikçe onu kendine çeken. Teselli verir gibi ama demin ona yaptığı gibi özlem hatırlatan cinsten... Bedenleri ayrılmasa da yüzleri birbirine bakıyor, içlerinden başka kavuşmalara umut geçirirken, birbirlerine yakalanıp, utangaç bir bakış atıyorlar, Asi'nin o güzel eli Demir'in yüzüne gidiyor yeniden, çok yakışıyorlar oraya.

Elleri Asi'nin yüzünde sürünürken, Asi yavaşça kıvrılıyordu Demir'e... Hazırdı çoktan ötesine.

Bir sesleniş o günlük susturdu onları...

 alıntı

Bir tarifi yok bunun. Bin bir tarifin gücünün yetmeyeceği bir büyü bu.

İki aşık ruhtular. Sarılırken, dokunurken ve yahut birbirlerinin yüzlerine yaklaşırken bile… göz kamaştırıcı bir ışık yaydılar. Saatlerce gökyüzündeki yıldızları izlemiş gibiyim.

TUBASİ , Sohbet Köşesi,  30 Aralık 2011



Balim

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder