Kar yağdı Asi’ye bakan tepelere. Bereket
getirmek üzere ovaya. Beyaz saçaklara büründü dağ başları. Dağ başında evlenen
ASİ’ye’nin duvağı gibi.
Soğudu Hatay Ovası. Kış rüzgarı esti
dağdan ovaya, ovadan dağa. Komşu çiftlikteki ceviz ağacının yaprakları dökülmüş
olmalı. Altında sohbetler yapılan, kıpır kıpır yapraklı ağacıdır o, çiftlik
evinin bahçesinin.
Rüzgar sertleşti mutlaka. Uğuldayarak
esiyordur şimdilerde. Her uğultusunda tek bir hece vardır yine de: ASİ.
Baharı özlemiştir Hatay Ovası. Samandağ
sahili. Harbiye’nin şelaleleriyle sulanan defneler.
Baharı gözlüyordur dar sokaklı Hatay
mahalleleri. Eski ve daracık sokaklar boyunca sıralanmış o ahşap evler. Demirli
pencerelerinden çocuklar bakıyordur, ellerindeki ekmeği somurarak. Eski bir
evin pencere kenarına çizilmiş kuş motifine takılmış olmalı kara gözleri.
Evlerin avluları donuktur, sönüktür
şimdi. Yemekler yenmez olmuştur aylardır avlularda. Şen kahkahalar
atılmıyordur. Avlulardaki masalar boş kalmıştır. ASİ Nehri’nin nemiyle
ıslanmıştır asmaların budakları. Patlamayı bekliyordur mis gibi kokular salmak
için hanımelleri, yaseminler.
Kuzular patikalara çıkacak yakında. Daha
doğmamış kuzular. Hele bir doğsunlar da o ağıllarda. O ASİ’ye’nin sabahladığı
ağıllarda. Kara benekli kulaklarıyla, cılız bacaklarıyla koşturacaklar papatya
açmış çoban yollarında. Çobanları belki de bir çiftçi kızdır, bizim ASİ’ye’ye
benzer belki de kim bilir.
Acemi Demirci, Sohbet Köşesi, 13.01.2012
Güneş-07 / 27.10.09
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder