15 Temmuz 2012 Pazar

Aşk yalanı ağırlamazmış...


Masallardaki mutluluk sonlarına acı sinmiş. Asi ‘evet’ dedim demiş, Demir bitmiş o anda. Ama Defne susturmuş uzaktan…’Seni severken başkasına nasıl evet diyebilirdi!’ deyivermiş. Yönsüz fırtınalardaymış Demir, delirmiş bir rotası varmış. Hangi yöne gidecek olmanın bir önemi yokken, Defne, Asi’nin içinde bir aşk varken başka birine ancak ‘inat’ uğruna gidebileceğini hatırlatmış, ancak inat uğruna. İnadın altında ‘vazgeçildim’ kelimesi en örselenmişlikle yüreğini sızlatırmış. Demir telaşlıymış ama mutluymuş, sahipsiz bir sevdası yokmuş... Özlem bendini aşmış, göğsü delinmiş, gök gürlemiş ve yağmur başlamış…

Yağmurlar vurmuş pencereye… Asi’nin penceresinin camını sel almış… Usul usul değil öyle, çığlık gibi akmış. Asi, yüreğindeki acıları duyan bir savaşçı gibi. O yorgun yürekte gürül gürül bir sevda, yurdumun güzel ırmakları akıyor gözlerinde. Aşkı saklayalı epey olmuş, ama anıları pişmanlıkla temizlemiş ya özlemin tepesine çıkıp ‘aşk’ diye bağırası gelmiş. Kendi yanıtlarına geç kalan, kendi dalgalarıyla kıyıya vuran, sabırsız mevsim geçişleriyle sarhoş olan bir aşk yaşamışlar. Ama hep umut varmış… Ya şimdi?

Umut, dar sokaktaki bir evin saçağında tünermiş. Bir ıslaklığı, bir karanlığı, bir yolu paylaştıkları yerden yükselirmiş.

Anılar, baktığı avluda toplanmış. Islak bir gecede dudağına konan alevi anımsamış, an gibi gelen upuzunmuş gibi hissettiren o ruha dokunuşu, tutkunun dudağına çarpışını. Bir elin temasına kapıldığı, sarhoş adımların atıldığı, bir ıslak bakışın altında ıslandığı, bir tutkunun içinde yüreğinin yandığı yere bakmış. Gerçek bir göz ötesindeymiş.

Ama rüyalar toplaşmış... hayal demişler… Artık… ’hayal’


‘Hayal ve gerçeğin tam ortasındayım’ demiş vaktinde Demir. Kavuşmanın imkansız ve artık yaşamanın da hayal olduğu bir zamanda asılı kalmış. Gerçek bir ‘evet’ de yüzüne çarpmışta, ’öldüm’ der gibi bakmış .Ama şimdi… hayallerin yanı başında gerçeklerin de yalan olduğunu anlamış. Az gidecek uz gidecek bir ışığa varacakmış.

Şehrin tüm karanlık sınırlarında geziniyormuş. Yelesinde, Asi’nin ellerinde gezinebildiği o ata gitmiş. Ne büyük şükranlar varmış aslında. Gene ondan bahseder gibi yapıp ‘tüm kalbiyle tüm ruhuyla senin’ demiş Asi’ye. Kalbinin de ruhunun da tek sahibi olan o kıza. Gözlerine sığdıramadığı, baktıkça kahırlandığı, gördükçe özlediği, bulut bulut sözler yolladığı can evini bir ağ gibi kuşatan o kıza…

Çocukluğundan beri severmiş yağmurları… o zamandan bilmiş bir vakit hep ıslanacağını… bir vakit yağmurlarda ıslanmayı onunla seveceğini… yağmuru onda seveceğini. Demir ‘seni seviyorum’ dediğini duymuş kulaklarında… o narin sesini işitmiş, gözleri buğulanmış… sonra dudaklarına vurmuş bir ‘seni seviyorum’ daha… sonra devam etmiş… ’seni seviyorum’ demeye dudakta… bir öpücüğün uzatılışında.

Aşk beklermiş… Asi de beklemiş… Bilirmiş gibi geleceğini, yolunu gözlemiş. Yarasına derman olsun, yüreğindeki kıyılara sığınsın istemiş.

Yorgun adımları çamurlarda saplana saplana gelmiş Demir. Islanmış yüzünü pencereye kaldırmış. Yüzü yalvarmış. ’Gel’ demiş. Yorgun bedeninde bir isyan kopmuş. ’Yeter artık, gel’ demiş.

Tükenilmiş artık hüzün ezgilerinde… tarumarmış yürekler… özlem yağmur olmuş akmışta sel omuş… gel gitlerle kabaran o deniz, durulmuş.

Koşmuş Asi… kahkahaları yükselmiş baharın uzaklaştırıldığı avluda.

Doludizgin gelmiş Asi… Sesi yeryüzünü çınlatmış… Demir gülücüklerinin kanatlarına tutunup başını arşa dayamış mutluluktan.

‘Geldi ‘ demiş içinde… bir gülücüğü yarım kalmış… sarılmış… sarmalanmış. Yükseltilmiş, gezdirilmiş göklerde. Sahiplenmiş elleri gezmiş boynunda Demir’in, Demir varlığını avuçlarında yaşatmak ister gibi bedeninde dolaştırmış ellerini… eller konuşmuş, dokunuşları, dokundukları tenleri, elleri demiş 'burdasın… benimsin.  Çarpan nabızlarını duymuşlar kulaklarında… sarılışların içine sarılışlar katılmış… sarıldıkça özlenmiş… nefessiz kalınmış.

Ömür tutsakmış ya o gözde, ölüm gibi olurmuş onsuz kalmak. ’Yaşıyorum’ der gibi bakmış Demir yüzüne, Asi‘nin elleri yüzündeyken… ’çok ıslandık’ demiş Asi yüzü gülerken. Demir duramamış, dayanamamış bir daha sarılmış… daha sıkı… daha hasretle dolu.

Çiğnenmiş bir toprak sabırla yağmurla sulanmış, rüzgarla karanlık gecenin kuytu köşelerine özlemi taşımış.

Bir sevdanın portresi yağmurun ıslaklığında, hasret dolu bir kucaklaşmada birbirine karışabilmekmiş.

Aşk da bazen… kavuşurken, ayrılır gibi kavuşmakmış…

Aşk kaçanı bağışlamazmış… aşk yalanı ağırlamazmış…

Aşk asilmiş…

Aşk Asi ve Demir gibi yüreklilere yakışır,.onlara nasip olurmuş…

Ve TUBASİ… Kavuşmaların içindeki ayrılıkları… ayrılıkların içindeki kavuşmaları… bir onlarda görür ve bir onlarda severmiş.
TUBASİ, Sohbet Köşesi, 8 Temmuz 2012


 imza ve avatar çalışmaları *Nesli*91'den

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder