Bin dokuz yüz kırklı, ellili yılların filmlerini de severim o filmlerin müziklerini de.
O caddelerde tramvaylar vardır. Eski model arabalar. Bugün bibloları masaları süsleyenlerden. Trafik yoktur. Kargaşa ne gezer o geniş ve boş caddelerde.
Kadınların saçları dalgalıdır. Omuzlarına döküldüğü de olur kulak hizasında kesildiği de ama dalgalıdır çoklukla. Bakışlar baygın, giysiler kadına yakışandan olur.
Etek ceket de olsa giyilen yani döpiyes, o bile şimdikilerden biraz farklı durur nedense üstte.
Şimdi sağlık ve rahatlık kavramları daha gözde olduğundan olacak daha bol ve koşuşturmacaya uygun giysileri yeğliyoruz. Çağa göre giysi de değişiyor tercihlerde. Herkes de kendi açısından haklı elbet.
Günümüzün giysilerinden yana şikayetim yok, o devirlerin bazı giysileri içinde rahat edebilir miydim hiç fikrim yok ancak bir yakın zaman yolculuğundan çıkagelmiş ve bu güne düşmüş bir kızla tanışana kadar içten içe eskilerin çizgilerini özlermişiz meğer.
Kalın kemerin ucu belden sarkan tiril tiril kloş etekler, maşalı, dalgalı beli bulmadan biten ama uzun saçlar, at binilen çizmeler, çapraz takılan gönden doğal renkli çantalar, düğmeleri kumaş baskılı el emeği bluzlar, fırfırlı, sutaşları, dantel süslemeli yakalar…
Bunlar çiçekli kumaşlara iyi gider bilirdim. Hatta birkaç tane de öyle etek, elbise, bluz eskitmiştim. Bodrum güneşinde rengi atmıştı mavi çiçekli belden pileli geniş eteğim ne güzeldi.
Bu çağın ama eski zamanlar havasındaki kız bambaşka çizgilerle çizilmişti. Yaşadığı çiftlik evinden, yürüdüğü yollara kadar başkaydı. Her an göremediğimiz başkalıktaydı. Zaten bir diziyle gördük bu incelikleri. Bir de dizi başlamadan oralar turla gitmek varmış kısmette.
Uyuduğu bazen ağıldı, samandı, ağaç altıydı. Kuştüyü yatakta yatamadığına aldırış ettiği filan yoktu. Son model arabası yoktu binsin de gezsin. Ama traktör üstünde yaman bir sürücüydü.
Onu ilk kez ekranda gördüm herkes gibi. “Artık bizim de bir Scarlett O’Haramız var” dedim görür görmez. Scarlett, bir çiftlik kızı ASİ’ye’den çok uzaklarda doğmuş. Çiftlikte yaşayan ora için mücadele eden bir kız. Bizim Scarlett’in adı ASİ’ye idi.
Nehir gibiydi adı. ASİ. Ve bazen nehir gibiydi kaderi. Her nehir gibi düz aktığı da ASİ Nehri gibi ters aktığı da oldu. Giysisi ile duruşu ile, yatağı döşeği ile eskilerden biri ama bugünün kızı. O, kırklı ellili yılların taşra kızlarından sanki. Belki İrlanda çayırlarında gezenlerden.
Acemi Demirci, Sohbet Köşesi, 14 Eylül 2011
GİZEM
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder